Kurban edilen ömrüm, her bayram acıtır yüreğimi. Çocukluktan başlayan bir acının belkide bu bayram doruğa çıktığına şahit oluyorum. Hüzün bir kez daha şehrin sokaklarında geziniyor, yoksul evlerin kapısını aralıyor hoyratca. Bu evlerin sakinleri, kimisi aç, kimisi çıplak ayak, bayram  namazına gidiyorlar. Ellerini açıp bu bayramda yaradana dua edecekler...

 

Rahmetli Annem; “Yoksul evlerine, bayramlar uğramazmış” derdi.  Bu söz, her bayram artık biraz daha yüreğimi acıtarak hissettiriyor kendini. Kenar mahallelerde bir kaç görgüsüz insanı gördüğümde,  acım ikiye katlanıyor...

 

Bugün bayramın birinci günü. Hüzün bu şehirde hiç bu kadar ağır gelmemişti sürgün yüreğime. Ben bayramda huzuru yüreğimde, bayramda geleneği benliğimde yaşamak isterken, Ülkemin içindeki durum ve kenar mahallelerin görgüsüzleri mübarek kurban bayramını zehir ettiler...

 

Namazdan çıkıp, fırının yolunu tuttum. Fırından iki adet sıcak  ekmeği kağıda sardırıp dışarı çıktığımda, karşımda 55 – 60 yaşlarında bir kadın bana bakıyordu. Kadının ayağında eski yazlık bir ayakkabı, basma etek, sırtında eski bir mont. Saçları belkide aylardır kuaför yüzü görmemiş uzun ve dağınık.  Ben ilerleyip geçerken kadının yanından, o gözlerimin içine bakıyordu. Bir kaç adım sonra bende durakladım, arkamı dönüp baktığımda, kadının yüzündeki çaresiz bakış içimi sızlattı.

 

Sabahın soğuğunda, fırından aldığım ekmeğin buğusu çıkıyordu. Ellerim, ekmeğin sıcağından yanarken, ben bir an önce oradan uzaklaşmanın telaşına düştüm. Arabama ulaştığımda, kadının yüzündeki çaresiz bakışlar gitmiyordu benliğimden. Sonra ilkinip sordum kendime. Neden bu kadın gözlerimin içine böyle çaresizce baktı? Neden durupta soramadım bu çaresizliğiniz niye? Ekmeğin sıcaklığı mı engel olmuştu, ya da hava soğukluğu. Bir an önce kendimi arabaya atmamın bencilliğimiydi içimdeki.

 

Dönüp son kez arkama baktığımda, kadın olduğu yerden bana bakıyordu. İlkinip kendime geldim. Gitmeliydim o çaresiz bakışlı kadının yanına.  Arabaya koyduğum ekmeğin kenarından biraz kopartıp yiye yiye kadının yanına ulaştım. Kadın “ İyi Bayramlar Evladım” dedi. Size de iyi bayramlar dedim. “Arkamdan öğle baktınız ki, gelmemek olmazdı” dediğimde kadının gözleri doldu. Elimdeki sıcak ekmek, buz kesti sanki. Kala kaldım öylece kadının karşısında…

 

 

Ben

  • Neden ağlıyorsun anacığım dedim.

 

Kadın

 

  • Oğlum askerde, kocamı ani bir hastalık yüzünden kaybettim.

 

Ben

  • Başınız sağolsun, çok üzüldüm. Allah kavuştursun kaç ayı kaldı oğlunuzun?

 

Kadın

  • Daha altı  ayı var oğlumun. Kiramı ödeyemedim bu ay. Kış geldi nasıl ısınacağım. Oğluma babasının öldüğünü bile söyleyemedim üzülür diye...

 

Kadını susturmak ne mümkün. Gözlerinden akan yaşların sayısı belirsiz, yüreğindeki acı yüzüne yansımış…

 

İsmini bilmediğim kadın, çaresiz ülkemin, kimsesiz insanıydı oysa. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilemez oldum. Elimdeki ekmeği uzatıp kadına, “Anacığım al sende bir lokma ısır” dedim.

 

Sonra cebimden para çıkartıp verip uzaklaştım kaçarcasına, gözlerimden akan yaşları silmenin telaşıyla...

 

‘İnsanlar farklıdır, ancak göz yaşları hepsinin aynıdır’ dostlar.  Kadının gözyaşları ve yüreğinin bir köşesi kanayanların gözyaşları aslında aynıymış meyerse.   Kurban edilen bu yüreğimin göz yaşı ile,  bu garip kadının göz yaşı aynıymış meyerse. Üzülmesin diye sevdiklerim, içime attıklarım veryansınlar ile, kardeşmiş kadının yüreğindeki veryansınları meyerse...

 

Artık ne sıcak ekmeğin lezzeti kalmıştı ağzımın içinde nede kahvaltı yapma isteği kalmıştı benliğimde. Bayram harçlığı alan çocuklar misali, bende hüznü almıştım ellerime. Bu hüzün harçlığı ile bayramlaşmaya gittim şehrin kenar mahallesine...

 

Sabahki kadının yüzü gözlerimin önünden gitmişti derken, bayramlaşmaya gittiğimin evin yanında kesilen boğanın sesiyle tekrar geldi gözlerimin önüne. Dışarı çıktığımda, bilmem kaç bin Türk Lirasına aldığı kurbanlığı, yüksek sesle anlatan görgüsüzlerin içinde buldum kendimi. Hepsinin elinde kasap bıçakları,  koca boğayı boğazlar misali kesmeye çalışıyorlardı.

 

Dakikalar geçmiş, onca küçük çocuğun gözlerinin içine bakarak, bebeklerin anlına kurban kanı sürerek yüzlerce kg.lık boğanın etini parçalıyorlardı. Kendimi oradan alamadım, filmin sonunda sanki birşeyler olacak gibi hisseder olmuştum.

 

Sonra etler parçalandı, herkese kılı kırk yararak pay edildi. Tam işleri bitmişti ki, karşıdan bir adam göründü. Adam ellisinde vardı, temiz giyimli ve kibar bir beyfendiye benziyordu. Bir kaç adım atıp, kurban kesilen yerin başına kadar geldi. Görgüsüzler takımı, adamı aşağılar şekilde baktılar. İçlerinde biri

  • Buyur beyfendi ne vardı?

 

Adam

 

  • İyi bayramlar. Allah kabul etsin dedi.

 

Bütün herkes adamın neden kurbanın başına kadar geldiğini anlayamadı. Dakikalarca bakışmadan sonra,

 

 

 

 

Adam

  • Ben yukarıdaki okulda öğretmenlik yapıyorum.  Kusura bakmayın bu bayram evime et alamadım. Oğlumda evde ağlıyor, ben de attım kendimi sokağa...

 

Görgüzler takımı, hiçbir şey olmamış gibi.

 

  • Eee sonra.    deme terbiyesizliğini gösterdiler.

 

Adam

 

  • Ben anlatamadım galiba. Eğer kurban dağıtımı yapacaksanız bir parça verebilir misiniz.  Çocuğum için evime götüreyim.

 

Görgüsüzler

 

  • Biz kurban etini tarttık, ayırdık. Veremeyiz. Sen boğanın ayaklarını (tırnaklarını) al oradan dediler...

 

Adam

  • Gözleri yaşlı bir şekilde oradan kaçarcasına arkasını dönüp uzaklaştı…

 

 

Yüreğim yandı. Koşup arkasından yetişemedim. Gözlerimden akan yaşı silemedim, dönüp  bu insanlıktan nasiplerini almamışlara iki çift lafta söyleyemedim.

 

Sabah yüreğimi garip kimsesiz  kadın, şimdide bu garip adam dağladı...

 

Bu bayramda, kurban edilen ömürden bana bu mısralar kaldı.

 

İnsanlar farklı olabilirler ama yüreklerimizi kanatan gözyaşlarımızın rengi hep aynıdır.

 

 

İyi Bayramlar

( Kurban Edilen Ömrüm başlıklı yazı cumayazıları tarafından 5.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.