Cuma Yazıları

 

Konu: Irakım Ama Bir O Kadar da Yakınım.

 

Yanı başımızdaki komşumuzdu. İki bin yıllık tarihi olan bir ülkeydi. Bir bahar sabahı ikibin yıldır her sabah doğan güneş, bir daha doğmamak üzere battı. Haçlı orduları ve onların yol uşakları kara gözlü, kara saçlı kadınlara, unutamayacakları acıları tattırmak için bu topraklara gelmişlerdi...

 

Ve Iraklı bir kadının ağzından işte bu sözler dökülüyordu.

 

Iraklı kadın, hamileydi ve doğurmasına çok kısa bir zaman kala, feryatını yükseltiyordu gök kubbe üzerindeki yaradanına.

 

Kadın doğurmak üzereyken, intihar edeceğini söylüyordu. Neden mi? Çünkü doğurmak üzere olduğu çocuğun kime ait olduğunu bilmiyordu.

 

Feryadı, ben karnımdaki çocuğun kime ait olduğunu bilmiyorum. intihar etmem benim için daha şerefli olur diyor ve ekliyordu.

 

Bu şekilde Irak’ta onbinlerce kadın ve kız var...

 

Düşünebiliyormusunuz sevgili dostlar. Özgürleştireceğiz ve sizi Saddam’ın  elinden kurtaracağız diyen coniler, önüne gelene bu vahşeti yaşatmışlardır. Yani ülkesini, özgürlüğünü, kocasını, namusunu elinden alanların tecavüzüdür aslında bu yapılanlar.

 

Size özgürlük getirdik değip, kahpe dünya’nın gözünün içine bakarak, resmi tecavüzünü yapmıştır coni kardeşlerimiz.   

 

İşte Irakım ama bir o kadar da yakınım. Ben asıl bu durumun diğer bir iç yüzü olan, iyililk ve kötülük gün gelir herkesin yakasına bir kolye gibi asılırmış. İşte bizlerinde boynuna asılan o kolyeden bahsetmek istiyorum.

 

Bizim boynumuza takılan bu zulüm kolyesi, inanın conilerin bu zavallı kadınlara yaptıklarından daha ağır bir yük olmuştur. Hadi bu emperyalizmin paralı askerleri, hadi bunlar dünya’yı yöneten, Allah tanımaz, kul bilmez Tiranlar. Peki ya bize ne oldu da, bu vahşete göz yumduk. Sınırı açmak için Meclisten neredeyse izin çıkaracaktık.

 

Biz ülke olarak, boynumuza taktığımız bu kolye ile dolaşa duralım, durumu ticari zihniyete vurup, Irak’ın şavaş sonrası inşaat işlerini almak için coni kardeşlerimiz ile pazarlığa oturmuşuzdur. Bizler bu ihaleleri takip ederken, Iraklı kadınlar conilerin piçlerini doğurmamak için birer beşer intihar ediyorlardı.

 

İşte Irakım ama bir o kadar da yakınım. Aradan geçen bu süre içerisinde, ülkenin fuhuş pazarına sürülen ve sağ kalmayı başaran kadınları, mal gibi Irak sokaklarında satılıyorlar.

 

On yedi yaşındaki kızları, kinin ve ahlaksız iştahın birer mezesi gibi pazarlamanın derdine düşen kişi kim dersiniz sizce? Tabiki Mesut ve Celal abilerimiz. Çünkü bu düzen, onların fıtratındaki, onların iç dünyasındaki bir talan aslında. Yüz yıllardır kadınları en vahşi duygularıyla istismar edenlerin eline en büyük kozu zaten coni kardeşleri vermişlerdir.

 

Demek ki, özgürlük böyle bir şeymiş. Demek ki, ülkede açılım ve demokrasi nutukları atan Mesut ve Celal abiler, namuslarını pazarlarda satmak için her türlü desteği almışlardır Emperyalist baronlardan…

 

Ülkedeki bu vahşetten işgalin ilk yıllarından itibaren, her gün doksan kadının intihara kalkıştığını biliyormusunuz?

 

Conilerin tecavüz ettiği kadınları öldürüp, o kadınları evlerinin önündeki ağaçlara astıklarını biliyormusunuz?

 

Ve bu fuhuş trafiğinden akan gelirinin Mesut ve Celal abilerimize gittiğini biliyormusunuz?

 

Peki, sizler Ülkemde bu sözleri kimlerin söylediğini biliyormusunuz?  

 

  • Irak’ta savaşan kahraman bay ve bayan askerlere, en az zaiyatla ülkelerine mümkün olan en kısa sürede dönmesi arzusuyla dua ediyoruz. (Wall Street Journal  March 31 st, 2003)

 

  • Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun. ABD ile hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek. (Raikal 14 Mart 2006)

 

Ben o Irak’lı şerefli kadınlardan bir tanesinin bizlere yazdığı mektupla sizleri başbaşa bırakırken, açılımcıların bizleri nereye götürebileceğini bir kez daha hatırlatmak isterim.

 

EY Müslümanlar!

Bizi Öldürün

Bismillahirrahmanirrahim

Allah için bizleri öldürün.

 

Halkıma, Ramadi’nin Halidiye’nin ve Felluce’nin insanlarına; Erdem ve onurlarını kaybetmeyin tüm dünya’daki insanlara.

 

Bu size, Amerikan siyonist hapishanesi Ebu Garib’ten kardeşiniz Nur’un mektubudur.

 

İnanın buradaki aşağılanmayı, sefaleti ve haysiyetsizliği size nasıl anlatacağımı, kelimelere nsaıl dökecepimi bilemiyorum.

Siz evlerinizde karınlarınızı doyurup, sevdiklerinizle bir arada otururken, sizler derin uykuda iken, Amerikalıların bize yaşattığı uykusuz geceleri, sizler giyinikken bizim yaşadığımız çıplaklığı, bizi soyup önlerinde sıraya dizmelerini nasıl anlatabilir, nasıl kelimelere dökebilirim!...

 

Ey kardeşim!

Amerikalıların elinde ne ıstıraplar çektiğimizi, ne acılar yaşadığımızı, Allah aşkına, nasıl anlatıp nasıl kelimelere dökeyim.

 

Kardeşlerim!

Allah’a yemin ederim ki, yaşadıklarımızı dile getirmekten acizim. Bundan ar ediyorum. Ama yine de kelimelere sığınarak olanları size anlatacağım. Amerikalıların bizlere yapyığı haysiyetsizkleri, çektirdiği eziyeti, işkenceyi ve aşağılanmaları elimden geldiğince anlatacağım.

Hayvanî zevklerinin aracı olmadığımızda, kendimizi şehvetlerine teslim etmediğimizde bizi nasıl öldüresiye dövdüklerini ifade etmeme izin verin...

Siz ey bizim dinî liderlerimiz olarak ortalarda tozup gezenler!

Amerikalıların bize reva gördüğü bu cinsel ve hayvanî eziyetler karşısında hâlâ nasıl oluyor da açık alınla ortalarda görünebiliyorsunuz?!

Peygamber Efendimiz'in "en değerli hazineniz" buyurduğu haysiyet ve şerefinizi çiğnetmekten pek sıkılmış gibi görünmüyorsunuz.

Bizi ve kendinizi birkaç dolar kırıntısı karşılığında pazarlardaki köleler gibi Amerikalılara ve Siyonistlere mi sattınız? Haysiyet ve şerefinizi ne çabuk kaybettiniz?

Amerikalılar, Ebû Garib'te namusunuzu her gün ayaklar altına alıyor. Mektubumu okuyanları, Allah adına, Ebû Garib Hapishanesi'ndeki vahşiliklere dur demeye çağırıyorum.

Buradaki insanlığa sığmayan işkenceleri durdurmak için sesinizi yükseltmeye dâvet ediyorum.

Burada yapılanlar, Siyonistlerin hapishanelerde Filistinli gençlere ve kadınlara yaptıklarından daha berbat.

Orada fizikî işkence yapıyorlardı. Oysa burada her gün ırzımıza geçiyorlar.

Vahşi, kana susamış hayvanlar gibi bedenlerimize saldırıyorlar. Avazımız çıktığı kadar çığlıklar atıyoruz; ama kimsenin bizi duyduğu yok.

Elinize geçen bütün silahlarla bu hapishaneye saldırın! Hem onları hem de bizleri öldürün!!!

Biz çoktan ölüme razıyız. Burayı yerle bir edin!

Hepimizin karnında onların piçleri var! Çoğumuz hamileyiz! Biz dünden ölüme razıyız!
Size yalvarıyoruz; gelin ve kurtarın bizleri! Size, ailelerimize ve ülkemize daha fazla utanç vermemek için ölmek istiyoruz! Bizi öldürün!

Size yalvarıyorum; Allah için bizleri,

Amerikalıları ve onların piçlerini öldürün!

Allah rızası için! Size yalvarıyoruz...

(Bacınız Irak’lı Nur 10 Nisan 2004)

( A.b.d. Bugün Iraktan Çıkıyor. Irak Im Ama Bir O Kadar Yakınım. başlıklı yazı cumayazıları tarafından 15.12.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.