Hüznün, aşkın ve kuruyan yaprakların arasında geçen sonbahar mevsiminden sonra iyi kötü günlerin geçtiği kış mevsimindeyiz... Geçtiğimiz sonbahar mevsimini,ayrı ayrı zamanlarda kutladımız da barış günleriy geçti…
Mesela, 1 Eylülde kutlanan "Barış Günü"?.. “SSCB ve Varşova Paktı ülkelerinin barış günü” diyorlar...
Bir başka alem de de barış günü;
“BM Genel Kurulu, BM oturumlarının başladığı 21 Eylül’ü, milletler ve halklar arasında barışın desteklenmesi ve güçlendirilmesi amacıyla Dünya Barış Günü ilan etti. Dünya Barış Çanı, savaşları, nükleer silahları yeryüzünden kaldırmak amacıyla da 1954’te oluşturuldu.”dünyada kutlanıyor, pastasıyla böreğiyle…
Uçan kuşun kanadında olsa da barış …
Kaf dağının ardında da olsa barış…
Her eve lazım barış(!)..
***
Anlı şanlı gazetelerimiz, barış üzerine methiyeler döktürdüler köşelerde…
Çağımız teknolojisinde her an radyo, televizyon ve gazetelerden olan bitenleri izledikçe insanın barışa ne kadar yakın olduğu ortada(!)…
Savaşlarda; ilkel kabilelerden modern toplumlara kadar maddi ve manevi zararların yanı sıra suçlu ve suçsuz ölen ve yaralanan insanların sayısı da milyonlarla ölçülmektedir. Akıl durdurucu mal ve can kayıpları, bozulan doğal ve kültürel çevre ve değerleri göz önüne alınınca barışın ne denli arzu
edilen, fakat insanın kolayca anlayamadığı sihirli bir kavram olduğu görülmektedir…
***
Barışı aramak için bazı soruları kendimize sormamız gerekmez mi?
—Yeryüzünde insanlara verilen eğitimin içeriği ile yeryüzündeki savaşlar arasında nasıl bir ilişki olabilir?
—İnsanın evrensel güven, özgürlük, kardeşlik ve barış istek ve duyguları hakkında kitaplar yazılmış, şarkılar söylenmiş, filmler çevrilmiş ve incelemeler yapılsa da bunlar ne kadar etkili olmuştur?
—Bu kapitalist sistemde barış, sadece metalaşan bir kültür müdür?
—Dünyayı tamamen yok edici Üçüncü bir Savaş ihtimali de, tamamen bertaraf edilmiş midir?
Bitmeyen sorular…
***
Tarihin mezarlığı küçük ve büyük savaşlarla uzun veya kısa süreli barışlarla doludur.
Savaşın elbette ki türlü nedenleri vardır. İnsanın kendi ülkesini, ulusal egemenliğini, inandığı değerleri ve özgürlüğünü koruma ihtiyacı, haksızlığa uğranılması vb. daha birçok kişisel ve toplumsal nedenler en başta gelir. İşin aslı düşünüldüğünde belki de asıl neden insanın kendisidir.
Barış ve savaş insan toplumunun ürünü değilmidir?
***
Ne yazık ki bilim ve teknolojinin baş döndürücü ilerlemesine, insanın aya ve yıldızlara gitmesine
rağmen insan henüz kendisine gidememiş, kendisini keşfedememiştir. Kendisi ve
dünyası ile savaş içindedir. Belki de insan, kendisini, umutlarını ve gerçekleri daha
iyi anlama, problem çözme ve toplu yaşama sanatındaki yeteneklerini daha iyi keşfedebilme şansına ulaşabilse savaş ona daha çok anlamsız gelecek, barış içinde daha mutlu bir dünya yaratmadaki rolünü daha iyi anlayabilecektir.
***
Nerdesin? Nerelerdesin barışşşşşşşşşş???
Sağlıcakla kalın!
Kaynak:
http://www.efdergi.hacettepe.edu.tr/19916ABDULLAH%20DEM%C4%B0RTA%C5%9E.pdf