Yıl 1938, Gemlikte ikamet eden amcam çağırınca, ilk torunu olduğum ve çok sevdiği için , ders yılının ortasında olduğumuz halde, babaannem beni de yanına aldı ve yola koyulduk. O sıralarda, gerek yolların durumu gerekse nakil vasıtalarının azlığı ve  pahalılığı  sebebiyle kısa yolculuklar bile yorucu olmakla beraber, nadiren yapılabildiği için bir o kadar da cazipti, hele Kütahya’dan  Gemliğe gitmek bir hayli ilginçti .

Oldukça sıkıntılı bir yolculuktan sonra Gemliğe yaklaşırken denizi aniden  görünce, o güne

 kadar sadece senede birkaç def’a şehrimizin çukur mahallelerini basan sel ve Felent çayı denilen 3-4

 metre eni, 50-60 cm. derinliği olan, yazları adeta kuruyan dereden büyük su görmediğim için İlk Atlas

sayfalarında gördüğüm okyanuslarla karşılaştığımı sandım, daha sonraları küçük bir körfez olduğunu

öğreninceye kadar.

Büyük bir şans eseri olarak okulum evimize çok yakındı ve bahçe duvarı ile evin arasında 4-5

metrelik bir yol vardı, babaannem teneffüslerde mevsimine göre kuru veya yaş meyveleri pencereden

çıkınlarla atar, biz de arkadaşlarla paylaşır, ziyafet çekerdik, zaten günümüzün çok saatleri bu

bahçede geçiyordu.

Okul  saatleri dışında çeşitli oyunlar oynadığımız bahçede ufak tefek muziplikler de

yapıyorduk. O dönemde elektriğin nimetlerinden pek faydalanılamadığı için sokak kapılarında zil

yerine şak şak veya tokmaklar vardı, misafirler geldiklerini ev sahibine bu yolla habe verirlerdi,sokağın

 

öbür yakasındaki evlerin şak şak veya tokmaklarına bağladığımız iplikleri çekip bırakarak komşuları

taciz ederdik , bazen yoldan geçenler de bu şakalarımızdan nasiplerini alırlardı, ipliklerin ucuna

bağladığımız para cüzdanı, çakmak, dolma kalem vs.yi yol kenarına bırakır, almak üzere elini uzattığı

 esnada ,ağaçtaki gözcünün işaretine uyarak duvardaki deliklerden geçirdiğimiz iple çekip yoldan

geçenin düştüğü  hale kahkahalarla gülerdik.

Bu tip muzipliklere akıl erdirirdik erdirmesine de şimdiki çocuklara göre,  cahil  olduğumuz

önemli konular da vardı, sabrınızı taşırmayacaksam bir örnek vereyim, o sene 8 yaşında idim,

okula emsallerimden erken-6 yaşımda- başladığım için 3 sınıfta idim, benden 1 yaş büyük bir kız

 

arkadaşım vardı, bazı konuları zaman zaman tartışırdık, çok sevdiğimiz öğretmenimizin yaşı idi  o

 

günkü tartışmamızın konusu. Ben öğretmenimizin 18 yaşından küçük olduğunu savunuyordum, eğer

 

daha büyük olsa doğururdu, yengem ı8 yaşında çocuk sahibi oldu diyordum,o da yaşla ilgisi olmadığını

 

öğretmenimizin evlenmediği için çocuğu olmadığını ve 18 yaşından büyük olduğunu iddia ediyordu,

 

tartışma alevlenince konuyu çözmek için yengemin hakemliğine başvurmayı kararlaştırdık.

 

Konuyu aktarır aktarmaz yengem - Bacak kadar boyunuzla böyle konuları konuşmaya

utanmıyor musunuz ? Ağzınıza biber sürerim, defolun!  diyerek bizi bir haşladı ki sormayın. Şimdi

şöyle bir düşünüyorum da bu konuda ben hiçbir şey bilmiyordum, yengem de çocuk psikolojisinden

 bihaberdi, bu azarın üzerine benim o konuya meraklanıp yalan yanlış bir şeyler öğrenmeğe

çalışacağımı, bunun zararlarını hesap etmeden bizi kovalamıştı.

                  Bugün 3 yaşında bir çocuğun bile leylek hikâyesine itibar etmeyeceğini göz önüne getirirsek

teknolojik gelişmelerle nerelerden nereye geldiğimiz daha iyi anlaşılacaktır. İyi mi kötü mü oldu ?

Onun tartışmasını uzmanlara bırakalım, sağlıcakla kalın.

   

( Gemlik Anıları - 1 başlıklı yazı Cevdet Doğan tarafından 12.07.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.