01-10-2005
F.B. Ordu evine ilaç yazdırmaya gittik. Oturup sıra beklerken, gelen insanları tetkik ediyorum. Kimi topallayarak, kimi de tekerlekli sandalye ile getiriliyor. Genellikle yaşlı emekliler geliyor buraya. O insanları görünce, ‘’Allahım, neler var, ne kötü durumda olan insanlar var!’’ Diyerek teselli buluyorum, ibret alıyorum ve biraz da olsa moralim düzeliyor.
Artık eskisi gibi, alışveriş yapmak, yemek pişirmek, bulaşık yıkamak, Faturaları yatırmak, ilaç takibi yapmak, hasta bakmak vs. işleri yapabileceğime kanaat getiriyorum
04-10-2005
Akşam üstü ‘İçimde bir sıkıntı var’’diyerek şikayete başladı. içim yine cızz etti. ‘’Eyvah dedim, bu gece yine işimiz var!’’ Nitekim yatacağımıza yakın, sapıtmaya başladı. Kadın, erkek dahil bir sürü insan gelmiş, kimi, öyle diyor, kimi şöyle! Veda etmeden de gitmişler. Kabak yine benim başıma patladı. O insanları ben getirmiş ve onun başına musallat etmişim. ‘’Sen de onların peşinden git, seni istemiyorum, gözüm görmesin! Bir daha da benim karşıma çıkma!’’ Böyle bağırıp, çağırırken, Kapı çalındı, açtım. Kapıcı Mustafa, asansör tadilat parası ve aidat istiyor. İstediklerini verdim. O arada Komşumuz Mine Hanım da kapının önüne çıktı. Çok efendi, nazik insanlar, Konuştuk. Yasemin, biraz şaşırdı. Kapıyı kapattım. ‘’‘Aa! Burası benim evimmiş’ dedi. Beş Dakka sonra yine önceki durumuna döndü. Ben kötü bir insan mışım. Herkes öyle diyormuş. Hemen evinden gitmem lazım mış. Gitmezsem apartmanı ayağa kaldıracak veya kapıcıya seslenip polis çağırtacakmış. Bunun gibi bir sürü tehditleri saydı, döktü. Bir taraftan da hareket halinde. Hem yürüyor, hem tehdit etmeye devam ediyor. Bir ara, çık git diyerek bana vurmaya da başladı. Ne kadar kendimi korumaya çalışsam da yumruklar, sağıma, soluma isabet ediyordu . Gözlerimin karanlıktan rahatsız olacağını bile, bile, çaresiz F,B. Ordu evine telefon ettim. Neyse ki boş yer varmış.. Kıyafetimi değiştirdim. Kapıdan çıkacağım ama, gitme demesini bekliyorum. ‘Ben sana daha önce söyledim, o zaman gitseydin ya!’ diyecek kadar mantıklı laflar da ediyordu. Maalesef, gitme demediği gibi, gittiğim yerde de hiç uyuyamadım. Hep onu düşündüm. Sabahleyin, anahtarla kapıyı açıp içeri girdiğimde, hiç uyumamıştı, Yatak bozulmamıştı. Baktım, Şifonyerin gözlerini karıştırıyordu. Beni görünce, ‘’Nerde kaldın, hep seni bekledim’’ diyerek bana sarılmaz mı? Bütün sinirlerim boşandı, ağlamaya başladım. ( Aynı durumu, bir de kasım ayında yaşadım, Ordu evine gitmek mecburiyetinde kaldım. Bir seferinde de bahçede, arabanın içinde gecelemek zorunda kalmıştım).
21-10-2005 Cuma
Sabahtan pijamalarını ıslatmış. Değiştirdim. Kolonyalı pamukla vücudunu silerek temiz çamaşır giydirdim. Hatta yatak çarşafını da değiştirerek makinede çamaşır yıkadım. Anlaşılan, altına su geçirmez Petlerden almam gerekecek. Bu nedenle, Shopping TV.den sipariş verdim. Bir hafta içinde eve gönderecekler.
23-10-2005 Pazar
Tuvalete yetiştiremedim. Klozetin kapağı dahil, oralarını kirletti. Çamaşır suyu ile temizledim. Tuvaletten çıktı, ellerini yıkatıyorum. Bu defa lavobanın önünü pisletti. Anlaşılan ishal olmuş. Oralarını da çamaşır suyu ile temizledim, Çamaşırlarını değiştirdim ve çamaşırlarının bir kısmını çöpe attım, bir kısmını da çamaşır suyu ile çitiledim, suyla akıttım. Makineye koydum, sabahleyin de makinede yıkadım. Ama çok yoruldum. Bu arada istekleri de oluyordu, onları da yerine getirmeye çalışıyordum.
29-10-2005
Yasemin sakin olursa ben de iyi oluyorum. O cam önünde uyuklarken, ben bilgisayar başına otuyorum veya yatağa yatıp rahat uyursa (Ki nadiren oluyor), TV. seyrediyorum. Çünkü. ben bunları yaparken sinirleniyor. Veya benim de erken yatmamda ısrar ettiği durumlarda, yatakta okuma ve günlükleri yazma fırsatı buluyorum. Günlük hareketleri ne kadar acı olsa, beni üzse de tekrar hatırlayıp günlüğe yazmak istiyorum
11-11-2005
Salonda, Pencere önünde karşılıklı koltuklara oturuyoruz. Ayağını benim koltuğa uzatıyor. Sıcaklığını hissediyorum. Böyle sakin zamanlarında, daha ziyade, çocukluğundan bahsediyor. Yasemine göre: Anneannesi, babası, Hasan dayısı, övey annesi en çok konuştuğu, unutmadığı kişiler oluyor. Anneannesi, torununu çok seven, ona kol, kanat geren, hoş tutan, Hasan dayısı sarhoş olup da, sallana, sallana eve gelirken, kapıyı açık bırakıp, torununu ondan kaçıran, arkadaşının evine götüren en çok sevdiği kişi.
Hasan dayısı, sarhoş olduğu zamanlar kötü, sair zamanlar çok iyi bir insan. Anneannesinin ifadesine göre: Akrabalarının teşvikiyle sarhoş edilmekte, eve gelince her yerde para aramaktadır. Evin altına üstüne getirmektedir para ararken.
Babası da çok sevdiği insandır. Kızına çok düşkündür. Onun istediğini yapmaktadır. Ama bazen iş icabı bir yerlere gidip günlerce gelmemektedir.
İşte babasının olmadığı bu zamanlarda, övey anne, ona işkence yapmaktadır. Ağaç tepelerine çıkarak ondan saklanmaktadır. Bulduğu zaman da onu dövmekte, bodruma kapamakta, ölülerle korkutmakta, aç, susuz bırakmaktadır. Bu durumu gören komşular anneannesine şikayet etmektedirler.
Daha sonra kardeşleri doğdukça, küçük yaşına rağmen onların bakımını üslenecek, onlar yüzünden de övey anneden dayak yiyecektir.
Genç kızlığında ise övey anneden çok şey öğrenecektir.
25-11-2005
Yine, akşam yemeğinden sonra salonda cam önünde oturuyoruz. Çingenelerin, dere kenarında, yaktıkları ateşe sinirleniyor. ‘’Şimdi her tarafı yakacaklar, bizim ev de tehlikede, polise haber verelim’’ Diyor.
Durup, dururken ‘’Senin adın ne? Sen kimsin? Bana yabancı gelmiyorsun’’diye soruyor..
Bir ara, ‘’kendimi güvende hissetmiyorum, kırk param yok.! Sen beni terk edip gidersen ne yaparım? Diyor. İki üç Dakka sonra, değişiyor. ‘’sen, beni terk ettin. Aylarca eve gelmedin. Bana ne para gönderdin, ne de telefonla halimi sordun’ demesi beni yaralıyor, çok üzüyor.