06-12-2005 salı
Bu gün Salı pazarına çıktım. İnce giymişim, göğsümün üşüdüğünü hissettim. Eve dönüp, aldıklarımı yerleştirdikten sonra, lavobaysa tükürünce, siyaha yakın kanlı bir ifrazat çıkardım. Daha sonrakiler o kadar koyu olamasa da, merak ettim ve Çamlıca askerî göğüs hastalıkları hastanesine telefon ederek randevu aldım.
Bu arada, Milliyet Gazetesinde, Bursa-Uludağ üniversitesinden bir profesör’ün yazısını okumuş. Havuç suyunun Alzheimer hastalarına iyi geldiğini öğrenmiştim. Bu nedenle, Katı meyve sıkacağı satın almıştım. Bu gün de üç kilo havuç aldım. Üç ay müddetçe, havuç suyu sıkıp, günde bir bardak, Yasemin’e içireceğim.
Üç gün sonraki randevuya, eşimle beraber gittim. Gülcanlara yakın olan Çamlıca hastanesine giderken, Yasemine, ‘’İstersen seni kızına bırakayım’’ dedim. Kabul etmedi.
Doçent Dr. Alb. Zafer Kartaloğlunu tanıyordum. Durumumu anlattım. Film çektirtti ama, film bayatmış, pek bişey anlayamadı. ‘’Seni GATA’ya havale ediyorum, Randevu al, Tomografi çeksinler, bana getir’’ dedi.
Yine eşimle, GATA’ya gittik. Allahtan havalar güzel gidiyordu.. Hemşireler, bir ilaç verdiler. ‘‘Bunu içip yarın gelin’’ dediler. Verdikleri ilacın prospektüsünü okudum. Kâlp krizinden ölüme kadar çeşitli riskler içeriyordu. Allah saklasın, ben ölürsem eşime kim bakar endişesiyle, doğruca Dr. Zafer Alb.ya gittim. Bu defa taze filmle röntgen çektirdi. Şöyle bi baktı. ‘’Sen en iyisi, Tomografi çektir. İlaçsız da çektirebilirsin’’ deyince rahat nefes aldım. Gerçekten öyle yaptım. Kayıt yapan hemşire, Tomografi çekme işi bitince, ‘’iki gün sonra telefon edin Neticeyi bildireceğiz!’’ dedi. Ama zaman ve yorgunluk bizi bezdirmişti. Bilhassa eşim için üzülüyordum. Benimle beraber o da yoruluyor ve sıkılıyordu.
Nihayet neticeyi doktora götürdüm. Derinlemesine tetkik etti. ‘’Mühim bir şey yok, Bronşlarda biraz dolgunluk ve kalınlık yapmış, Zatüryeden şüpheleniyordum, bir tehlike yok. Bir kaç ilaç yazacağım, rahat edesin’’ dedi. Doğrusu ben de rahatlamıştım. Oradan Gülcanlara uğradık. Onlar da telefon etmeden geldiğimize şaşırdılar. Durumu onlara da anlattık. Onlar da üzüldüler, ‘ geçmiş olsun’ dediler. İlaçları da karşıdaki eczaneden almıştık. İlk ilacı da çayla beraber Gülcanlarda içmiştim..
16-12-2005
Bazen, yemek yerken, bana kardeşlerini, bilhassa, Erdem’i soruyor. ‘’Nerede, öldü mü?’diyor. Hepsi hakkında bilgi veriyorum. ‘’Erdem, İzmirde oturuyor. Bedia ile evli, bir kızı, bir oğlu var. Onlar da evli. Hani, Menekşe ve Tuncay’la birlikte, İzmir’e Murat’ın düğününe gitmiştik ya! Kardeşin Erdemi çok sevdiğini biliyorum. İyi ahlaklı bir insan’’diyorum.
Kız kardeşi Menekşe’yi arada hatırlıyor. Çünkü, zaman, zaman İzmit’e gidiyoruz, Hem ziyaret hem ticaret misali, Tuncay kuaför olduğundan saçlarını yaptırıyor.
‘Kardeşin Erkan, 1976 yılı içinde, çok kilolu olduğundan (120kg) kâlp krizinden öldü. Karısı Ayten ve evli iki oğlu, İzmitte yaşıyorlar.’ Dediğimde, Erkanın, ‘Hırçın , Kavgacı ve kaba bir insan olduğunu hatırlıyorum’ diyor.
‘Büyük kız kardeşin Çiğdem, Kâlp krizinden, oğlu Naci, kaza netice, Kocası Raci muhtemelen vadesi geldiğinden Antalya’da, rahmetli oldular. Yalnız kızları Mükerrem hayatta.’
‘En küçük kardeşin Fulya’ya gelince, Kocası ve evli kızıyla Antalya'da yaşıyorlar. Nedenini bilmediğimiz bir mesele yüzünden bizimle araları iyi. Değil. Ablası Çiğdemin cenazesine bile gitmemiş, Bu sebeple, ne yaptıklarını pek bilmiyoruz.’’diyerek izahatta bulunuyorum.
Cam önünde otururken, benden kahve istedi. Kahveyi pişirip getirdim.’’Allah beni çok seviyormuş ki senin gibi iyi bir insanla karşılaştırmış. Daha kötü bir duruma da düşebilirdim’’diyor..
Saat 2130 da ilaç verdim. Uykusu geldi. Tuvaletten sonra yattı. On Dakka sonra, ‘’O yaşlı kadın nerede’’ diyerek uyandı. Balkonlar dahil her tarafa baktı. ‘’Zavallı kadın, bu saatten sonra nereye gider! Aptallık bende, Bak yumuşak iki yatak var, Hangisinde istersen yat demedim. Eşek gibi geldim yatağıma yattım! Yaşlı, zavallı kadın, ismini de bilmiyorum. Munis bir kadındı! Onunla oturduk, muhabbet ediyorduk. Bana arkadaşlık ediyordu. O kadar üzüldüm, o kadar kendimi suçlu hissediyorum ki! Allah affetsin beni!’’ diyor.
27-12-2005 salı
Bu gün sık, sık tuvalete gidiyor. Üstelik dışarı çıkmakta zorluk çekiyor, Çok acı hissediyordu. ‘’Hastaneye götüreyim’’dedimse de kabul etmedi. Dr. Deniz bey’e telefon ettim. ‘’30 ml. Duphaluc ver’’ demişti. Vermiştim ama ., pek tesiri olmadı. Gülcan durumu bildiği için, Dr. Deniz beyden randevu almış. Kendisi de gelince, bir taksiye binerek Şifa hastanesine gittik. Dr. Deniz bey, torun Metinin arkadaşıydı. Geçen sene de aynı durumdan dolayı gitmiştik. Metinden dolayı Gülcan’ı da tanıyordu. Eşimin Alzheimer hastası olduğunu da biliyordu. Alzheimer ile ilgili Seraquel ve Arıcept ilaçlarının, günün hangi saatlerinde verdiğimi sordu. Muayene ettikten sonra, kulağıma eğilerek, ‘Tümörden şüpheleniyorum, kan tahlili yaptıralım, gerçeği öğreniriz’ diyerek bizi laboratuar’a gönderdi. Çok üzülmüştüm. Alt kata indik. Kan alındıktan sonra, bir kanepeye oturup sonucu beklemeye başladık. Bu arada Duphalac tesirini göstermiş, yasemin, Gülcanın da yardımıyla beş defa tuvalete gitmişti. Kızı yanında olmasına rağmen beklemekten sıkılmıştı ama, tuvalet yönünden ıstırabı azalmıştı.
Kan tahlilinin neticesini alarak Dr. Deniz beye götürdük. Tetkikten sonra ‘’Haydi! Gözünüz aydın, Umduğum gibi kötü bir şey çıkmadı. İki cins ilaç yazacağım onları alırsınız. Geçecek’’ dedi. Neticeden dolayı çok sevinmiştim. Nerdeyse, Doktorun boynuna sarılacaktım. Biz ayrılırken de doktor, eşime dönerek ‘ ‘Teyzeciğim, Kan tahlili temiz çıktı, tansiyonunuz da normal, Makatınızın yarası da geçen seneye göre düzelmiş durumda . Siz eski topraksınız, Siz Albayıma bakın’’demez mi?
Hastanenin dışına çıktığımızda hava kararmıştı. Bekledik. Taksi bulmakta zorluk çektik. Gülcan’ı evine bırakmak üzere hareket ettik ama, bu defa da trafik çok yoğundu. Nerdeyse adım, adım ilerliyorduk. Gülcanı evine bırakmamız yarım saatten fazla sürdü. Bir de bunun dönüşü, yani evimize dönüşümüz vardı. Yasemin her şeyden sıkıldığı için, Yol boyu söylendi, durdu.
Eve gelince de, ‘’namaz kılıyorum, doktordan sonra banyo yapmalıyım’’dedi. Banyo yaparken yardım ettim ama çok yorulmuştu. İki lokma bi şey yedikten sonra hemen yatıp uyudu.
31-12-2005
Yılın son günü. Temizlik için Selma geldi. Uzaktan geliyor. Bir an önce işini bitirip gitsin istiyorum. Bu nedenle, yatak odamız, misafir yatak ve oturma odasının tozlarını ben alıyorum. Hatta öğle yemeğinin bulaşığını da ben yıkıyorum. Selma, bütün camları, salonu, ve balkonları tuvaletleri holü temizliyor. Benim toz aldığım yerleri de siliyor. Eşim de bazen benim yanıma, bazen de Selmanın yanına gidiyor. Güya eski günlerdeki gibi temizlik yapacak ama, tek bir sehpanın bile on defa tozunu alıyor. Bazen de Oturduğu yerde dalıp gidiyor. Saat 14.30 de Selmanın işi bitti ve gitti.
Yine kaldık baş başa. Dün sebzeli köfte ve şehriyeli pilav yapmıştım. Akşamları çorba ve zeytinyağlı sebze, sonra da meyve yiyoruz. Bugün Yılbaşı ya! Akşam yemeğinden sonra Ananeye uysun diye kuru yemiş, kuru üzüm, fındık da hazırladım. İlacı verdikten sonra, maalesef uykusu geldi, Yılbaşını Yani, saat 2400 ü bekleyemedi. ‘’Haydi yatalım’’ dedim. Soyunmasına, pijamalarını giymesine yardım ediyorum. ‘’Akrabamsın ama gel, kardeş, kardeş yatalım’’ diyor.
Hemen dalmıştı. Ben gazete okurken birden uyandı. Korkmuş. Beyaz saçlı bir adam kapıyı açmış, Ona sırıtarak bakıyormuş.. ‘Bak ben hâlâ gazete okuyorum, öyle bi kimse yok’ dedimse de inanmak istemiyor. Kalktık, ışıkları yaktık. Evin her tarafını aradık. Kimsenin olmadığına zor ikna edebildim.