Bir sabah kalktığımda okumak için elime aldığım
bütün gazeteler yaşadığım şehirde bir
cinayetten bahsediyordu. Şehrin ileri gelenlerinden olan iktidar partisinin
temsilcisinin ve onun eşinin o gece ucuna susturucu takılı bir silahla evinde
yatarken vurulduğunu yazıyordu yaşadığım yerdeki mahalli ve ulusal gazeteler.
Şaşırmıştım birkaç yere telefon açtım olay doğruydu halk çoktan öğrenmiş
cinayet haberi ise dilden dile dolaşmaya başlamıştı. Yollar şehir çıkışları otobüs terminalleri polis
jandarma ile dolmuştu her yerde şüpheli kişiler aranıyordu. Fakat ustaca
işlenen cinayetten geriye en ufak iz bırakmayan katilin kim olduğunun belli
olmadığı söyleniyordu. Halk evinin önüne toplanmış cinayeti işleyenlere lanet
okurken bazıları da çeşitli tahminlerle onu bunu suçluyorlardı. Ağlayanlar yas
tutanlar ortalık ana baba günü olmuş, şehirdeki halkın dilinde bu cinayetten
başka bir şey konuşulmaz olmuştu. Beni derseniz pek şaşırmamıştım. Çünkü
bunların yaptıklarından dolayı şehirde, çevrede o kadar çok düşmanları olmuştu
ki, bunlar saymakla bitmezdi.
Haksız
kazançlardan tutun da, günahlarını aldıkları haksız yere yaptırdıkları tayinler
ve yaşadığım bu ilçedeki memurlar hakkındaki gerçek olmayan karalamaların
sayısı sayılamayacak kadar çoktu. Böyle bir insanın düşmanın olması kadar doğal
bir şey olamazdı. Ne derler alma mazlumun ahını çıkar aheste, aheste. Bu olan
biten çıkmaktan da öte bir şeydi. Yenmiş rüşvetler, yenmiş kul hakları onlarda ne
ararsan vardı. Fakat yine de sonuç, bunların sonları hiç böyle olmamalıydı.
Sonuç onun ve eşinin onların hunharca öldürülmeleriyle bitmemeliydi. Ben bunları
düşünürken şüpheli olarak bazı kişilerin oradan buradan resmi ve resmi olmayan
kaynaklardan tutuklandığını duyuyordum. Tutuklananların hepsi de solcu
kişilerdi. Ölenlerle uzaktan ve yakından çeşitli ilişkileri olmuş olan
kişilerdi. Şehirde çevrede
yollarda aramalarda yakalanan ölen kişilerle zaman içinde ilişkisi olmuş kim
varsa karakola çekiliyor eşek sudan gelinceye kadar dövülüp konuşturulmaya
çalışılıyordu. Sonunda karakolda dayak yiyen solcu birinin, suçu kendinin
yaptığını söylemesi üzerine tutuklanıp hapse atıldığını duymuştum.Artık aramalar
durmuş ortalık sakinleşmişti. Cenazeler kalabalık bir sağ görüşlü seçmenler
tarafından ve ölenlerin yakınları tarafından şehrin mezarlığına defin edildi.
Olayı
sürgündeki arkadaşıma bildirmek istiyordum. Ne de olsa onun da bu ölenlerde ahı
vardı. Onun da gereksiz zamanda tayini çıkartan çoluk çocuğunun başına
gelenlere bu sebep olmuştu çünkü. Zamanında zamansız ve gereksiz bir şekilde
onun tayini çıkartılmasaydı ne onun yokluğunda eşi çocukları yalnız kalacaktı
ne de bir gece soba zehirlenmesinden öleceklerdi. Gerçi onun başına gelenlere
takdiri ilahi demek daha doğruydu amma olsun yine de bir sebep vardı.
Olayı sürgündeki
arkadaşıma bildirmek için bulunduğu yere telefon açtığımda karşımdaki santral
memurundan beni şok eden bir haberle yerimde dona kalmıştım.
Atık sürgündeki
arkadaşımın solcu diyerek tayin olup gittiği iş yerinde çalışmadığını bana
arkadaşımın odasının telefonunu bağlaması gereken santral memurundan öğrendim.
Santral memurunun dediğine göre konuşmak istediğim arkadaşım eşi ve
çocuklarının ölümünden sonra aklını yitirmiş ve tedavi olması için Bakırköy
akıl hastanesine yatırılmıştı. Öyle diyordu karşımdaki santral memuru an
azından. Nasıl
üzülmüştüm. Sürgündeki arkadaşımın aklını yitirip akıl hastanesine
yatırıldığını duyunca. Telefonu kapattım. Ağlamamak için kendimi zor
tutuyordum. Artık şehirdeki
olaya üzülmüyor işlenen cinayetten dolayı cinayeti işleyene kızamıyor, ben
sadece sürgündeki sol görüşlü arkadaşımın başına gelenlere üzülüyordum. Ne de
olsa cinayette ölen kişinin de onun aklını kaybetmesinde rolü vardı. Çünkü o
arkadaşım solcu diye sürgün olmamış olsaydı, başına bu işler belki de hiç
gelmeyecekti. Duyun idareciler beni duyun, Solcu sağcı bu vatan hepimizin, Kin tutmakla olmaz sonu yok bunun, Gelin sağcı solcu, kardeş olalım.
Aradan yıllar
geçmişti bir gün yolum İstanbul’a düştü. Akıl hastanesine yatırılan arkadaşımı
merak ediyordum ve gidip kendisini akıl hastanesinde bulup kendisini ziyaret
etmek istiyordum. Bir taksiye bindim ve doğruca Bakırköy akıl hastanesine
vardım. İlgileri buldum ve onlara arkadaşımı ziyaret edeceğim diyerek onun
ismini verdim. Doktorlardan aldığım cevap ilginçti. Hastanede böyle bir hasta
yoktu. Yine de mutlaka olması gerektiğini düşünerek rica ettim ve hastanedeki kayıtları
incelettim. Sağ olsunlar üşenmeden bütün kayıtlara baktılar. Baktılar da
aldığım sonuç daha da ilginçti. Olay hiç de benim düşündüğüm gibi değildi.
Arkadaşım polisler nezaretinde gönderildiği buradaki akıl hastanesinden çoktan
taburcu olmuştu.
( Sürgündeki Arkadaşım 2 başlıklı yazı Ahmet Yüksel tarafından 15.04.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. ) Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.