02-09-2008  Salı.

   Gülşen  saat  15.00  civarında,  gecikmeli  olarak   Şarköy'den   geldi.  Onu  müteakip,  ablası  da  geldi.  Yasemin,,’’Bunlar  kim?   Diye   sorup,  ben  de    hatırlattıkça,  iki  kızı  arasında  hayatından  memnun  görünüyor.

  Yine  zaman,  zaman,  göğüs  kemiklerini  tutarak,  anî  feryatlar  ediyor.  Bazen  de  daha  aşağılarını,  göğüs  kemiklerinin  altını  gösteriyor.   Acaba,  çamaşır  değiştirirken,   vücudunu  silerken  veya  sıcaktan  terleme  sonunda,  üşütüyor  da,   bu  acı,    sızı    ondan    kaynaklanıyor?!  Bir  türlü  bilemedim.

 

                               13-09-2008

Ramazan  vesilesiyle,  ölmüşlerimizin  ruhu  için,  her  sene  yaptığım  gibi  hatim  indirmeye  başlamıştım.  hergün,  uygun  bir  zamanı  kolluyorum.  Yasemin  uyanıkken  okursam, önce  ‘’Allah  kabul  etsin’’  diyor,   sonra  unutuyor. ‘’Kur’an  okurken  konuşulmaz ‘’diye  uyarsam  da,  devamlı  konuşuyor  ve  bana  kızıyor,  kitabı  elimden  almak  istiyor.  Tabii  kur’anı  Türkçe  mealinden  okuyorum.  Bana   göre  okunan  şeyin  anlaşılması  gerekiyor.  Anlamını    bilmediğin  ifadelerin  hiç  bir  faydası  olamaz   diye  düşünüyorum.    Bu    nedenle  Tanrı, Araplar  için, Kur’anda, kaç  Surede,  ‘Siz  anlayasınız  diye   kur’anı  Arapça  indirdim’ ifadesini  kullanıyor.

Yasemin  yine  peklik  çekiyor,  Bu  defa,  içinde  çok  az   sünemaki  de  bulunan,  Doğadan  marka,  bitki  çayı  veriyorum.  İnşallah  faydası  dokunur.

                   19-09-2008  Cuma

Dün   Öğleden  sonra,  yasemin  uyurken,  Komşu  Nevzat  Sekmen’i  ziyarete  gittim.  Çok  sevdiğim  biri  idi.  Karı,  koca  ikisi  de  hacca  gitmişlerdi.  Bizim  gibi    apartmana  ilk  taşınanlardandı. Emekli  olduktan  sonra,  Benzin  istasyonunda  idareci  olarak  çalışıyordu.  Genellikle,  evde  görüştüğümüz  gibi,  benzin  almak  istediğim  zaman, veya  GATA’dan dönerken  çalıştığı  yere  uğrar  görüşür,   konuşurduk.   Kardeşim  gibi  severdim.  Ne  yazık  ki  son  zamanlarda,  kansere  yakalanmış,  evde  hasta  yatıyordu.                                                                  Nevzat   bey  Kanepede,  serum  takılmış,  dalgın  yatıyordu.   Mine  hanım  ve  kızı   Nilüfer  başında  bekliyorlardı. Üstelik  bir  de   bana,  kanserin  göğsünde  yarattığı,  portakal  büyüklüğündeki  uru  göstermişler,  çok,  çok  üzülmüştüm.  Ancak  beş  dakika  kalabildim,  gözlerimden  yaş  boşalmaya  başlayınca,  kaçar  gibi  eve  koşmuştum.      Akşam  yattıktan  sonra,  bizim  katta  bazı  gürültüler  duymuştum..  Ama  Yasemin  uyanmasın  diye  kalkıp  bakmaya  gidememiştim.

  Sabahleyin  Kapıcı  Mustafa  zili  çaldı,  gazeteyi  uzatırken,  eğilip  bana  meşum  haberi  verdi.  Nevzat  beyi  kaybetmiştik.  Kapılarının  önü  ayakkabı  doluydu.  Beş dakika  sonra,  kıyafetimi  değiştirerek,  ben  de  gittim.  Baş  sağlığına  gelenlerle,  içerisi  doluydu.  Herkes  düşünceli  ve  suskundu. Mine  hanım,  nilüfer  ve  iki  oğluna  baş  sağlığı  ve  sabır  diledim.  İki  Dakka  oturduktan  sonra,  beni  anlayacaklarını  ümit  ederek,  Yaseminin  yanına  döndüm.

  Cenaze  öğle  namazın  müteakip  kaldırılacaktı,.  Fatma  hanıma  rica  ettim.  Gelip  yaseminle  kaldı  ben  de  camie  gittim.  Cuma  mübarek  bir  gündü.  Hem  Cuma  namazı,  hem  cenaze  namazını  kılarken,  cemaat   çok. çok  kalabalıktı.  İçten  gelen  bir  sesle,  herkes  haklarını  helal  ediyorlardı.  Gözlerimden  yaşlar  akarken  ben  de  aynı  duygular  içindeydim.  Dinî  görevleri  yerine  getirdim  ama  çok,  çok  üzgündüm.  Ağabeyim  rahmetli  olduğu  zaman  bu  kadar  üzülmemiştim.

 

                                 24-09-2008

Bu  gün  benim  de  Yaseminin  de  sakarlığı  üzerimizde.  Mutfakta  çorba  yaparken,  tak  diye  bir  ses  duydum.  Kalkıp  antreye  kadar  gelmiş,  Antredeki  masanın  önünde,  yerdeydi.  Başı  sandalyenin  ayağına  çarpmış.  Biraz  şişlik  oluşmuştu. Hemen  lasonil  sürdüm.

Bir  ara  tuvalete  götürürken,  baktım  ayağının  biri  terliksiz. Salondan,  terliğini  bulup  getirdim,  Tam  giydirirken,  dengesini  kaybetti.  Benim  müdahale  etmem  neticesinde,  başını  yatak  odasının    kapısına  hafifçe  çarptı.  Allahtan  fazla  bir  şey  olmamıştı.

Pişirdiğim  çorbayı,   üçer  öğünlük  cam  kaplara  koyup  soğutmuştum.  Tam  buzdolabına  koyarken  biri  elimden  kaydı.  Kap  kırılmadı  ama,  çorbanın  bir  kısmı  yeri  kirletti.  O  da  benim  sakarlığım  idi.  Benim  için  yine  temizlik,  yine  yorgunluk  olacaktı. 

Gülşen’e  telefon  ettim.  Ne  zaman  gelecekleri  belli  değilmiş.  Bülent,  camların  macunlarını  çıkararak.  Onun  yerine,   tahta   çıta  çakıyormuş.  Bitmek  üzereymiş  ama  çok  da  yorgun  düşmüş.

Şu  an  saat  2230.  Yasemin  yattı,  uyuyor.  Kur’anın  son  sayfalarına  geldim.  Bir  aksilik  olmazsa  Hatimi bitirmek  üzereyim.

 

                       27-09-2008  Cumartesi 

Gülşenler  saat  14.00  civarında  geldiler.  Arabaları,  her  dönüşte  olduğu  gibi  yine  yüklü.  Tabii  kıyafetleri,  bilgisayar,  ve  el  çantası  hariç,  diğerlerini  arabada  bıraktılar.  Benim  arabayı  başka  bir  yere  alıyorum,  Bülent  arabayı  benim  park  yerime  koyuyor  ve  üstünü   araba  örtüsüyle  örtüyor.

Yukarı  çıktığımızda, Yasemin   antrede  dolaşıyordu.  Kızını  gördü,  sarıldı  ama,  herhangi  bir  misafir  gibi.  Halbuki  geç  kaldılar  diye  şikayet  ediyordu.  Kızlarının  çocukluklarını  hatırladığı  için  kendine   göre   onlar  yaşlı  insanlardı.   Şimdilik  yabancıydılar.  Bak  bu  senin  kızın  Gülşen  dediğimde  tekrar,  tekrar  kucakladı,  sarıldı.  Damadını  da  öyle,  önce  beyefendi  diye  hitap  ederken,  sonra  değişiyordu.

Öğle  yemeği  için  onları  beklemiştik,  Eşyalarını  şöyle  bi  yerleştirdikten  sonra  gelip  oturdular,  biraz  muhabbetten  sonra,  öğle  yemeğimizi  yedik.  Bülent,  kayınvalidesine  yemek  yedirdiğimi  görünce  ‘’Bırak  kendi  yesin’’ diyerek,  benim  davranışımı  tasvip  etmediğini    belirtiyordu..  Bilmiyordu  ki,    sağ  Kolu  sargılıyken   yemek   yiyemez  olmuştu.  Şimdi  ise,  ben  yedirmezsem,  hemen  ‘’Doydum’’diyor. fazla  yemek  yemiyordu.

  Gülşenler  gelince  bulaşık  yıkamaktan  kurtuluyordum.  Gülşen’ler  geldiği  zamanlar,  bulaşık  makinesini  kullanıyorduk.  Bulaşıkları  makineye  yerleştirmek  de  Gülşene  kalıyordu.

Yasemin  yine  peklik  çekiyordu.  Dr.  Deniz  bey’in  tavsiye  ettiği gibi,  Duphaluc  şurup  veriyordum  ama ,  fazla  fayda  etmiyordu.  Bakalım  iler  ki  günlerde  Allah  ne  gösterecekti.

 

                     28-09-2008  pazar

Bu  gün  saat  1400 civarında,  Gülşen  ile  Bülent,  Tavşancıl’a  gidecekler.  Bülent’in  Dr. kardeşi  Barbaros  orada  yeni   villa  yaptırmıştı. Hem  ziyaret,  hem ticaret  misali,   ilk  defa  evi  görecekler.  Gece  de  orada  kalacaklardı.

Yasemin  akşama  doğru,  tuvalete  çıktı  ve  biraz  rahatladı.  Bu  arada  Gülşen  de  aradı,  Annesinin  durumunu  sordu.  İyi  haberi  verince    de  sevindi.

Yasemin,   akşam  yemeğinde  fazla  bi  şey  yemedi.  Biraz  çorba,  iki,  üç  kaşık  Activia  yoğurt,  o  kadar.  Maalesef  ilaç  da  almadı.  Yemekten  sonra  onu  yatırdım.  Hemen  uyudu.  5-10  Dakka  için  yan  komşumuz  Mine  hanıma  uğradım.  Döndüğümde  uyuyordu.  Ben  de  yanına  uzandım  bu  günlüğü  yazıyorum.  Şu  an  saat  22.35,   yağmur  başladı.  Yazıyı  bitirince   ben  de  yatacağım.

                         29-09-2008

  Kahvaltıdan  sonra,  cam  önündeyiz.  Gülşen  telefon  etti.  Güya  bu  gün   Tavşancıl’dan  döneceklerdi..  Ama  gelemiyorlar.  Bir  gün  daha  kalacaklarmış.

 Yaseminin  pekliği  devam  ediyor.  Dün  biraz  rahatlamıştı.  Bu  gün  yine  şikayet  ediyor.   Fazla       yemek  de  yiyemiyor.  Duphaluc  vermeye  devam  ediyorum.

Gülşenlere  alıştım.  Gitmelerini  istemiyorum!,   sanki  biraz  daha  kalacaklar  gibi.   Mecburen,   er  veya  geç   Ankara'ya  gidecekler.  Çünkü,  Noyan,  eşinden  ayrıldıktan  sonra,  yalnız  kaldı.  Her  ne  kadar  anlaşmalı  olsa  da  eski  eşi,  kızı  Nilsuyu  da  alarak,  evlendi  ve    İsveçe  gitti.

( Zorelu Dönemeçler-2-b8-2-9-200829-9-2008 başlıklı yazı coni tarafından 21.04.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu