TEN KIRIKLARIDIR FETİH_EL SİNHÂ
Benliğimin çocuk oyunlarında
Sevdim…
Yudumladığım ilk içki gibi
Buruşturdum aşka teni
Umuda
Kokusunda yandığım, genzimin çığlığı
Dağarcığımın dilsizliğinde
Tutuşurum utanca
Yalnızlığın mehtabında
Ay’a eş ışıkta olamadım
Güneş’e cinas sıcaklık
Beslemedim bestelerimde
Ne de Eylül’e inat
Ağaçlarda yeşillendim
Kabullendim
Her şeyi kendi akışkanlığında
Bir Sen
Kabullenemedin
Kılı kırk yaran hırslarınla
Küçük mutlulukları
Fazlasını beklememişti, özlememişti de
Sen, Sen olmaktan aciz
Sen, Sen olmaktan yoksun
Sustun
Gittin
Yalanlanan bizlerden
Unuttun yaşananları
Şimdi bir mezar
İki defin sıcaklığında
Yatmış beyaza, güleç yanlarımızdan
Tohum bırakmış toprağa
Can özlemi, hırs dikeni
Öptü alnımdan işte, ölüm
Issızlığında
Bulutun memelerini emerken
Küskün bir Eylül gecesinde
Öldüm
Düştü
Toprağıma rahim
Rahmime can
Canıma ölümler kondu
Sen gittin
İstanbul sustu
Ölümlerden doğdum
Unuttun mu Fetih_el Sinhâ!
Zinhâr!
Sensizliğin tokadın da
Kendimde bir şiire düzce, düzmece
Onursuz küstüm
Argo edebiyatında sana
Sana boğuldum
Beline kuşak belledin ki
Bir silahın arzusunda kutladık
Doğumlarımızı
Özledim
Mum ışığında titrek nefesinle oynaşmayı
Dil oyunlarında şiirlenmeyi
Hücrene yatmayı
Ten çarşafında bürüklenmeyi hayata
Sende yazdım
Doğu şiveme has, yürekçe sevmeyi
Oysa ihanetine kalem oldum
Mürekkep yalamışlığımın morunda
Acıdı canım
Sen gülmedin
Kıvrımlarını ezberlediğim yüzünle
Yüzsüzdün sevdalığımda
Ve Ben Seni henüz geçemedim içimden
Dışımda çiziktirdiğim yâr(a)
Kanayıp durur
Durur aşka
İnatla
Nasıl bir sarhoşluksa aşk
Anason kokulu dudağımda devrildi kadehler
Bir bir, gırtlağın girdabında döner
Kalem tutuşur, öpüşür kağıt nefsime
İliğime inen şehvet
Çizmesini çamura yatırır aşk Fetih’i
Bildim ki!
Lekesin cana,cananıma
Git
Duygu işvemden uzağa
Git
Açılsın dil_i rüyalar geceye.
NURGÜL OCAK