kafamın tahtaları gıcırdıyor
                                  yürüyen sen misin
 
 
ey benim
fikrimin ince gülü
biz seninle bir elmanın iki çürük yarısıydık
el ayak çekilmiş sokaklarımızda
karanlığın dişleri dökülürken
geçmişin kalçalarını toprağa gömdük
gecenin etle kemiğini ayıklayıp
bir lades kemiğiyle
aşkın benlik duvarına yaslanıp
olmak ya da olmamakla
tutuştuk
 
 
düşlerimiz sivrisineklerin istilasına uğradığı an
uyandırmaya müsait kızgınlıklarımızla
öfkeyi tutuşturduk yüzleşme avlumuzda
hayat
soluk alıp verişlerimizi pamuk ipliğinde inceltirken
suskunluğumuz
ses vermez bir davul oldu başımızda
ey benim
yaralı düşüm
bu şehrin kalabalık göbeğine iğne düşmezken
bana dört dörtlük muazzam bir yalnızlık bıraktın
 
 
aşk olsun sana
aşk...
 
 
                        su içerken öptüm karıncayı
                        öptüğüm sen miydin
                       
 
gittin
kalbinde bir pencere açmadan gittin
bir aralık bırakmalıydın
belki bozkırında bir ebabil uçardı
belki ben de
yürüyerek gelirdim
olgunlaşmış bir anımı sırtıma alarak
ilk defa geç kaldım hayata
oysa ki
hiç gecikmezdim katil sabahlarına
ne bir hayal gördüm parmakları arasında
ne de
kayıp martının gözlerinde
muazzam bir aşk
 
                          
sevmiştim seni
allah canımı alsın ki sevmiştim
gözükara bir hırsın karanlığı yırtma çığlıklarıyla sevmiştim
savaş için birbirine destek veren coğrafyalar gibi değil
suskunluğumsun
suskunluğumu örerek bekledim
nabzını ayarlayan cinnetin
denizde nöbet tutan yılan bekleyişleriyle değil
sözün bittiği yerde susku başlar
denize düşersen
yılana sarılma
 
 
ölürsem
buna en çok sevinen sen olacaksın
ve ben
sana bir şiir yazamadığım için
bütün şiirlerimi evlatlıktan reddedip
rüzgara doğru serilmiş çamaşırların
uçarı lekelerini takip edeceğim
özürlü pazar günlerimin park gezintisini
cumartesi sendromlarımı
dövüşerek ağzımdan söz alan
dişlerimi ağzımın içine döken kerpeteni
altın kemere doymayan boksör kanguru yılları
bıyıkları terlemiş bir uçurumdan aşağı atacağım
 
 
ayrıldık mı şimdi
bitti mi diyorsun
neydi aramızdaki ifrit mesele
susma
yaklaş biraz
dudaklarına diktiğim yeminlerin dikişlerini alayım
gözlerindeki çengelli bulmacanın şifresini çözüp
dudak payımı dudaklarına dikerek
seni kendi ellerimle teslim edeyim
iç sıkıntına köpükler kaçırdığın
bir kalıp özgürlük sabununa
 
 
tanrım
ey ölümsüz ihtiyar
ben ki cümle alemin dilinde süt içmiş bir kediyim
nutkum tutuluyor ellerimden tutar mısın
tutmuşken
kafatasımdan beynimi çıkartıp
masamın üstüne bırakır mısın
bir günah işlemek üzereyim
tanrım
sen aklımı koru
 
 
ey tanrının gözde kulu
müsait olduğunda
uzun boylu bir şiir yazar mısın bana
boyu posu endamı
gözlerimin podyumundan geçen anılara benzesin
ben
kafatasından içeri girmeden önce
kulaklarından çekip ağlatayım
sonra
dudaklarından öpüp avutayım
yanaklarından makaslar alıp
üstüne
unutma beni çicekleri atayım
                                                     
                                             
                                                 aşk olsun sana
                                                 aşk
                                                 beni yine yarıda bıraktın
 
 
 
Sevdambeyaz
S.G
 
                             
 
                              
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
                            
 
 
 
 
 
 
 
 
( Hezeyan başlıklı yazı Sevdambeyaz tarafından 16.05.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu