Gecenin kararmış yüzüyle kararmış yaşamların aydınlanmasını umut ederken, umudun kendisinde kaybolduğum bir anda tanıştım onunla. Hayal meyal anımsıyorum söylediklerini. Çünkü ayık olmadığım bir zamanda bulmuştu beni. Kararmış hayatım ve kararmış bir bütün yaşamları kaldıramayan bünyem bu karanlığı bir rakı bardağının unutturacağını ummuştum. O da sanki bu zamanı bekliyordu. ve böyle bir zamanda geldi bana. Kaçıncı bardağın sonuydu bilemiyorum. Belki de devirdiğim kaçıncı şişenin ardından gelmişti. bilemiyorum. Bildiğim onun geldiği ve hayal meyal hatırladığım, anlattıkları.
Kimse yokken yokluktan gelip ve yok olmaya ramak kala bulmuştu beni. bazen gülerek bazen de ağlayarak anlatıyordu. Ancak özellikle bir cümle vurguluyordu.
"suçlusun ve suçlusunuz"
Korkunun yaman kapısını aralamış kendimden geçmiştim. o an söylediklerinden çok kendimle cebelleşiyordum. "şizofren oldum galiba" diye düşündüm. hayır değilim, dedim içimden. sonra yine aynı ses. korkunun verdiği çaresiz ve titrek bir ses tonuyla haykırdım. yok, olmuyor sesim çıkmıyor. kendi sesim değil sanki. "bu başka bir ses, benim sesim değil" diye düşünürken yapabileceğim bir şeyin olmadığını düşündüm. teslim olmak tek çareydi. evet, tek çare teslim olmaktı. son bir cesaretle "teslim oluyorum" diye haykıra bildim. o anda aklıma onur geldi. yakın arkadaşım onur. bir eylem sahasında kendi haykırışımız gibi hay-kırmıştım. ya benim sonum da onurun sonu gibi olursa diye düşündüm. çünkü, yakın dostumla eylemde iken polisin dur ihtarına benzetmiştim yokluktan gelen şeyi. teslim olduğumuz halde polisin silahından çıkan mermi onur'un kafasına isabet etmişti. o anda olduğu yere yıkıldı onur. son kez haykırmak istemişti. olmadı. yapamamıştı. Allah'ım benim de sonum geldi diye düşündüm. onur gibi bende öleceğim şimdi. artık kaderine razı olmuştum. ama en kötüsü beni kimin öldürdüğü bilinmeyecekti. "şimdi karanlıktan gelen bu karartı alacak canımı" diye düşünürken aynı cümleyi bir öncekinden daha sert bir tonla haykırdı.
"suçlusun ve suçlusunuz"
yeter diye bağırabildim. kafamı kaldırdığımda kimsenin olmadığını gördüm. yaşıyordum. ölmedim, öldürmedi beni. kan ter içinde kalmıştım. oturduğum koltuktan düşmüşüm oysa düştüğüm zamanı bile hatırlamıyorum. ayağa kalktım. koltuğuma geçip oturdum. derin derin nefes almaya başladım. neydi bu, kimdi ve benden ne istiyordu. kafamda soru işaretleri. bu sorularla uyuya kaldım.
derin bir uykunun ardından uyandığım gibi saate bakıyorum. saat 16:30. telefona yöneldim 16 cevapsız arama. silkelerdim biraz daha iyiyim artık. bir kahve ve sigara ile afyonumun patlamasını bekledim. sonra dün gece dün geceyi düşündüm. rüya mıydı? tüm olanlar. bu düşünce ile biraz daha iyi hissetmeye başlamıştım kendimi. ama ya değilse, ya yaşananların hepsi gerçek ise, ya bir daha gelirse... bu sorularla savaşırken birden söylediği o cümle geldi aklıma.
"suçlusun ve suçlusunuz"
Neydi suçum ve neydi suçumuz? anlamamıştım.gecenin karanlığından gelen ve tekrar gecenin karanlığında kaybolan o şey karartı neydi?
bu sorunun cevabını bulmam gerekir diye düşündüm.
ama nasıl? kimseye anlatamam ki hem anlatsam bile kim inanır. büyük olasılıkla mahallenin yeni delisi olarak ilan edileceğim. ama tekrar gelir korkusuyla bir iki arkadaşımla paylaşmam gerektiğine karar verdim.
telefona sarılıp İsmail'i aradım. o böyle mistik olaylara bayılırdı. telefonu açmasıyla anlatmam bir oldu. korktuğumu anlamıştı. gerçi o da korktu ama belli etmeye çalışmıyordu. ilkin şaka yaptığımı sandı. olayın ciddiyetini kavrayınca bir psikolog arkadaşının olduğunu ve onun daha iyi yardımcı olacağını ifade dedi.
oldum olası psikologlara karşı antipatim vardır. ancak şimdi bu olayı çözmek için psikologa gitmek zorundayım.
telefonu kapatır kapatmaz İsmail'in verdiği adrese gittim. ben oraya varmadan İsmail psikologu aramış ve durumu anlatmıştı.
psikologun cevabı:" olay tamamen bilinç altınla alakalı. yaşadığın bir tür suçluluk psikolojisini bastırmanın sonucudur. " dedi. daha fazla devam etmesine müsaade etmedim. atletik bir yarışmacı gibi yerimden fırlayıp çıktım odasından. koşmaya başladım. soluğum kesilecek gibi olunca durdum. bilmediğim ancak tanıdık bir yere gelmiştim. burası neresiydi? sanki daha öncede gelmiştim buraya. biraz düşündükten sonra hatırladım. evet burası onur'un öldürüldüğü yerdi. Onur'u düşündüm tekrar. ve ölümünü
ve onu vuran polisi...
ben görmüştüm her şeyi ve tek şahittim. ancak polisin tehdidinden dolayı korkup mahkemeden kaçmıştım. olaydan uzun zaman geçmiş olsa bile olayı unutamamıştım. kendimden utandığım bir dönemde alkolle her şeyi silmem gerektiğini düşünmüştüm.
başaramadım yine.
yine kaybettim.
bu olayı sonlandırmak ve ruhumun özgürlüğü için bu iğrenç bedenden kurtulmam gerektiğine inanıyorum. tam da burada onur'un öldürüldüğü yerde. ve artık sonumu bekliyorum.
DEMİR( ATEŞ)