MEKTUP
Yeni günü, günün başlangıcı olan
güneşin sahtekâr ışıldamasıyla selamlıyorum. Yani yine tatsız geçecek olan sensiz
günü, sensiz selamlıyorum . Yine belli belirsiz sorunlar beni bulduğu
gibi gelecekte bizi bulacak büyük felaketlerin de habercisi konumundaydı.
Böylesi bir ortamda yaşamanın yersiz olduğunu biliyorduk Nasılsa nefes almak
pek mümkün değildi. Mümkün olmadan aldığımız bu zor nefeslerdi yaşadığımıza
kanıt. Gün geçtikçe çürüyorduk. Geldiğimiz bu durumu anlamadığım gibi anlam da
veremiyordum. Hangi nedenin sonucuydu bu. Belkide hayalperest tutumumuzdu
bilemiyorum. Hani geleceğe dair o tozpembe saf hayallerimiz. Ne oldu şimdi?
Dünün, bugüne ait umutlu hayalleri bugün içimizi yakmaktan öteye geçemiyor.
Böylesi bir bilinmezliğin içine atarak gitmeni kabullenemiyorum. Şimdi nerde
olduğunu, kimle olduğunu bilmeden ve bende bıraktığın bu amansız sorularla
mücadele ediyorum. Zaman kavramının anlamsızlaştığı bir zamanı yaşıyorum. Gittiğin
günü defalarca yaşayarak acını yaşıyorum.
Artık sensizliğe alışmam gerekir.
Beklide seni sensiz yaşamamın zamanıdır. İçimde garip bir kırgınlıkla yaşama
zamanıdır. Nerde olduğunu bilmemenin verdiği bir kırgınlıkla yaşama zamanıdır.
“insanoğlu o kadar alçak ki
alışamayacağı hiçbir şey yoktur.” derler. öyle galiba... Alışıyorum sensiz seni yaşamaya. Her şey normale
dönmüşken geçmişten bugüne yollanan bir mektup alıyorum. Zarfın üstünde senin
ismin var. İçimde garip bir his, heyecan ya da korku…
Anlam veremediğim bir durum bu. Karmaşık
bir duyguyla zarfı açıyorum. Okuyorum…
“ …nasıl anlatacağımı bilmiyorum
ama sana bile anlatamayacağım sıkıntılar yaşıyorum. Ve artık dayanacak gücüm
kalmadı. Senle umut dolu hayallerimiz vardı. Ama artık dayanacak gücüm kalmadı.
Özür dilerim seni bu iğrenç dünyada yapayalnız bırakıp gittiğim için özür dilerim.
Seni çok seviyorum. Ve senden son bir isteğim var: mutlu ol. Bende yaşayamadığın
mutluluğu bul ve yaşa. Özür dilerim ve hoş çakal…”
İki yıl önce yazdığın mektup. ve şuan elimde. Dünden bugüne yolladığın mektup. Sorularımın cevabını bulmuştum. Ve bu mektupla kendimden daha da nefret etmeye başlamıştım. Bilmeden suçlamıştım seni. Yanımda
ikin sıkıntılarını göremediğim için ve seni benden koparan bu sıkıntıların
önüne geçemediğim için kendimden nefret ediyordum. Senin kadar cesaretim olmadı. Bu iğrenç
dünyadan sana gelecek kadar cesaretim yok. Artık Araf’ta kalmış bir ruh
gibiyim. Beklediğim tek şey kaldı. ÖLÜM…
… ATEŞ …