Hikaye bu ya, mutlulukla hüzün bir gün arkadaş olmuşlar. Aslında ikisinin
de birleştiği bir nokta varmış. Belki de bu nokta onların arkadaş olmasına
neden olmuş.
Mutluluk bıkmadan usanmadan, arkadaşını ortak noktaları olan ama hüznün
hep uzak durduğu aşkın içine çekmeye çalışırken, hüzün ise, aslında çok istediği
aşktan uzak kalma çabası içindeymiş.
Mutluluk hep düşsel bir aşk hikayesi özlerken, hüzün mazisine takılıp kalırmış.
mutluluğun da bir mazisi varmış elbette. Ama o maziden sıyrılıp, sevmenin
sevilmenin tadını çıkarmak istiyormuş.
Her ikisinin de kaygıları ve uykusuz saatleri varmış. Hüzün bununla mücadele
etmekte mutluluğa göre daha mahirmiş. Çünkü ondaki birazda teslimiyetmiş.
Gün gelir bir iki gün uyurmuş. Şimdilerde buna deprasyon uykusu diyorlar.
Ama bazen de kendini acıların kollarına bırakıp, hiç uyuyamadığı olurmuş.
Mutluluğa gelince içindeki heyecanla ve eninde sonunda gerçek sevdiğine
kavuşacağının umuduyla, hiç uyuyamazmış...
Bir gün koyu bir tartışmaya girmişler
Tartışmayı mutluluk başlatmış ve hüzüne sormuş:
-Aşk bir yürekten, bir yüreğe nasıl akar hüzün?
-Bilmem, seni seviyorum demek yetmez elbette, eski sevdiğimde bana hep
"Seni seviyorum" derdi. Ama hepsi o kadar, sevdiğini göstermek için hiç bir şey
yapmazdı.
-Bence de, "Seni seviyorum" demek yetmez, sevgi yürekte hissedilmeli ve karşı
tarafa da bunu hissettirmeli.
-Peki nasıl olacak bu?
-Bunun çaresini bilsem, zaten seni ikna edeceğim. Ama bildiğim bir şey var, en
azından ben sevgiyi yüreğimde hissediyorum. Belkide sevdiğim hiç gelmeyecek.
Ama ben hep onu beklemeye devam edeceğim.
Hüzün alaycı bir tavırla
-Çok beklersin o zaman, bence kendine yeni bir sevgili bul, hayatın tadını çıkar.
Sen kocaman yürekli bir adamsın. Mutlaka bir gün bulacaksın aradığını, ama gel
bu sevgiliden vazgeç.
-Saçma sürekli aşık olmak diye bir şeye inanmıyorum. Aşk kalbin akla hakim olup,
oradan tüm genleri ve hücreleri kuşatmasıdır.
Aşıkların tüm uzuvları kalbindedir Kalbinle görür, kalbinle duyar, kalbinle
hissedersin. Ben böyle bir aşk istiyorum ve bu aşkı yakaladığımı biliyorum.
Varsın bekletsin beni, kim bilir belki bir gün...
-Dedim ya, sen bu kafayla çok beklersin. Sana şaşıyorum aslında, her şeye rağmen
mutlu olacak bir şey buluyorsun. Senin yerinde olmayı istemezdim. Benim kalbim
boş ama yine de üzülmenin bir yolunu buluyorum.
-Üzülmekle ele bir şey geçmiyor ki, benim adım mutluluk zaten. Neden mutlu
olmayayım. Taptığım bir sevdiğim var. Bu da olmayabilirdi. En azından onun nefes
aldığını, yaşadığını biliyorum. Benden uzak olsa da, dedim ya, ben onu hep yüreğimde hissediyorum.
-Ben çok sıkıntılar çektim eski sevdiğimden, halen o üzüntülerimi unutamıyorum.
O nedenle yeni bir sevgi düşünemiyorum.
-Ama merkezde yine aşk var galiba?
-Hayır sanmıyorum, onu gerçekten sevip sevmediğimdende emin değilim zaten.
-Seni anlayamıyorum. Ömür boyu bu üzüntüyle birlikte olmayı tercih ediyorsun.
-Aslında aramızda pek de fark yok, ben üzüntülerimle baş başa kalmak istiyorum.
Sen ise yakalayamayacağın bir şeyin peşinde mutlu olmaya çalışıyorsun.
-Nasıl mutlu olmayayım ki; Şöyle düşünsene birbirine uzak iki şehir Biri taş
binalarla çevrilmiş, sokaklarında asık yüzlü insanların dolaştığı, kuru ayazların
kol gezdiği bir şehir ve burada hayat telaşının yanında, bir de üzüntülerle arkadaş
olmuş birisi.
Diğeri deniz kokusu iliklerine kadar sinen. Sabahları doğanın mis gibi kokusu ile ve
kuş sesleri ile uyandığın bir yer ve burada her şeye rağmen mutlu olmaya çalışan birisi.
Bu birbirinden çok farklı iki ayrı şehirde, aslında birbirine çok benzeyen iki insan
Hani ruh ikizi derler ya, işte öyle...
Birbirlerinden habersizken, aynı gecede aynı yıldızlara bakıp aynı dileği tutuyorlar
ve bir tesadüf sonucu karşılaşıyorlar.
-Sanki ikimizi anlatıyorsun
-Elbette ikimizi anlatıyorum, anlamadın mı halen?
-Yani
-Yanisi seni seviyorum hüzün, hem öylesine seviyorum ki, yokluğunla bile mutlu
olacak kadar, galiba aşkı yüreğinde hissetmek bu...
-Saçmalama mutluluk, bırak beni üzüntülerimle baş başa, ama yine de daha
öncede söylediğim o kocaman yüreğine teşekkür ederim. Böyle seven bir yüreğe
ancak sağ ol denir.
-Sağol mu?
-Evet, sağ ol, bak koca İstanbul'dasın, yaşamayı seviyorsun, vazgeç benden de,
İstanbul'un tadını çıkar.
-Peki, yok yok kalsın. Ben yine o şehre döneyim ve seni beklemeye devam edeyim.
-Beni beklemene gerek yok, ben her yerdeyim.
Benim adım hüzün...
Mehmet Fikret ÜNALAN