İyice kararmıştı ortalık. Sesler dinmişti en kuytu köşelerde. Belli belirsiz düşüncelerle ve ıslak çamurlu bir mevsimde nefes alıp veriyordum.  Kimin gözyaşlarıydı bu göklerden gelen? Bu insanlar, bu evlerin gerçek sahibi kimdi?

 

Hızlı adımlarla uzaklaşıyordum sokağımdan. Beni görünce her zaman havlayıp ortalığı yıkan köpek bile ıslak sıçana dönmüştü yağmurda.  Gözlerinin ucuyla baktı sadece ben geçerken. Hastanenin köşesine geldiğimde taksinin birisi hastane bahçesine bir müşteri bıraktı. Daha da hızlanmıştım. Bir an evvel gitmek istiyordum. Bu arada taksinin yavaşlama sesini duydum arkamda. Tanıyordum bu adamı. Bir ara gece geç saatte otobüsten inmiştim bir bayram dönüşü. Çarşı meydanında in cin top oynuyordu. Evim uzak olduğu için valizlerimi taşımayı göze alamadım. İki valiz bir de babaannemin bir küp dolusu asma yaprağı koyduğu koskoca bir poşet vardı. Sanki evde her gün yaprak sarması yiyormuşum gibi koymuş canım babaannem. O kadar ısrar etmeme rağmen;

 

‘Oğlum abingil gelir nasıl olsa yengen sana sarar götür bunları’ demişti.

 

Bunları düşünürken sanki koca arabayı görmemişim gibi korna çaldı adam bir de. ‘Islanırsın’ dedi. Bu lafı ikinci duyuşumdu bu. Hiç ses etmeden atladım arabaya. Binerken ayağımın çamurları bastığım her yeri mahvetmişti. ‘Yolculuk var herhal’ dedi gülerek. Zaten bu hayatta en sıkıldığım, az samimi insanların gülerek laf söylemesiydi. ‘Yok, öylesine’ dedim ve sağıma soluma baktım. Konuşmak istemiyordum. Hiç kimsenin sesini bile duymak istemiyordum. Neler oluyordu bana böyle. İyice ruh hastası olup çıkmıştım. Durduk yere nefret ediyordum insanlardan. Bana iyilik eden insanlara bile tahammülüm kalmamıştı artık.

 

Çarşı meydanına varmışız bile çoktan. Yolun kenarında durdu hiç ses etmeden. Sağol bile diyemedim adama inerken -sanki adam intikam almış gibi- su birikintisinin yanında durmuş; iner inmez ayağım ayakkabının yarısına kadar suya girdi. Sinirimden hiçbir şey diyemedim. Arabanın kapısını örterken ‘ eyvallah’ dedim ve otogara doğru yürüdüm.

 

İlçe otogarları kadar korkunç bir şey yoktur herhalde bu hayatta. Dışarıda titreye titreye sigara içen insanlar (yeni başladı bu önceleri içerilerde içip ciğerimizi …di), yerlerde gizli su birikintileri ve her türlü kokunun burnunuza ayrı ayrı gelip işkence çektiğiniz yazaneler. Bir de katran gibi, bayat ötesi çay var tabi.

 

Koskoca otogarda iki tane köy minibüsü haricinde hiç bir şey yoktu. O kadar sessizdi ki ortalık, yazanenin kapalı olduğu geldi aklıma. Ama niye kapatsınlar ki? Hafta sonu değil Pazar değil. Yok, kapalı değildi. Buhardan yazanenin içi görünmüyordu. Kapıyı açıp sanki acelesi varmış gibi hızlı hızlı içeri girdim. Orta yerde bir soba vardı ve gürül gürül yanıyordu. Beyaz bir floresan lambası altında kendinden büyük bir valizi olan genç bir kız ve gazete okuyan bıyıklı bir adam vardı. Bilet kesen adam da yüksekçe kürsü gibi birşeyin arkasında bana bakıyordu. Çantamı ve elimdeki poşeti sobanın yanındaki sandalyeye bıraktım.

 

‘Selamın aleyküm usta. Otobüs ne zaman gelir?’ dedim yüzümdeki suları silerek. ‘dokuz kırk abi’ dedi. Çilden yüzü kıpkırmızı olmuş, kırmızı kirpikleriyle önce yüzüme sonra önüne baktı. Bileti kesti ‘ otuz lira abi’ dedi. O kadar ıslanmışım ki  cebimdeki para da sırılsıklam olmuştu. Elli lira çıkardım, aldı. Çekmecesini açtı, beş lira ve bir sürü bozuk paranın haricinde hiçbirşey yoktu.

 

‘ Ben şunu bozduruyum abi’ dedi. Sobanın yanına oturdum. Elindeki tablet pc gibi telefonuyla oynayan kız ikide bir gözlerimin içine bakıp duruyordu. Yazaneci çocuk tam dışarı çıkacakken, ‘çay içer misin abi?’ diye sordu. ‘İçerim sağol’ dedim. Sonra diğerlerine de sordu. Kız çay istemedi, gazete okuyan adam da kafasını salladı istemem diye.

 

Dışarıda yağmur dinmek üzereydi. Ben ise nereye gideceğini bile henüz bilmeyen ıslak çamurlu bir mevsimde kendimi kandırıp duruyordum.

 

                                                                     Devam edecek…

 

 

(Uzadıkça uzuyor elimde değil J ama üçüncü de noktayı koyacağım özür J)

( Islak Mevsim Düşleri-2 başlıklı yazı MehmetÇİFTCİ tarafından 10.09.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.