Bir uyku, bir rehavet. Sonra rüyalar ve gerçekler karışmış birbirine. Bütün gün ölü gibi gezmek. Okuldan kaçmak, insanlardan kaçmak. Ve cenneti özlemek…
Bahar hastalığıyla birlikte geldi bana. Herkesi canlandırdı, beni öldürdü bu sefer. Hiç baharda bu kadar sıkıntılı olduğumu hatırlamam. Para meselesi de değil, bu çok başka bir mesele. İçimdekileri tanımlayamıyorum ki size aktarıyım. Bir rüya gibi sanki her şey. Hakikat, bir tek hakikat var; o da Allah! Ben ondan başka hakikat göremiyorum.
Ağaçlarımızın hepsi çiçek açtı. Bahar yorgunluğu da geldi üzerime çöktü. Nasıl gezmek istiyorum bir bilseniz. Değişik mekanlar görmek, dünyanın her yerini gezmek. Denizler, ırmaklar, ormanlar, gün doğumu, gün batımı ve daha neler neler…
Sessiz bir kütüphanedeyim. Aklıma ne geldi bak. Geçenlerde abim sevgilisiyle konuşurken, benden için; ‘’ne anlar o aşktan’’ dedi. Yok öyle içime falan oturmadı da, bir tuhaf oldum. Dışarıdan herkes beni duygusuz bir ceset olarak görüyor. Ama içimde ne cennetler var, kimse bilmiyor. Aşk ha; ben kaç kez aşık oldum. Sadece tek hatam, karşımdakine bir türlü açılamamış olmam. Gönül sarayıma kimleri misafir ettiysem, burnumdan getirdiler.
Geçenlerde şöyle bir geziyordum. Avareler gibi geziyordum. Efeler gibi geziyordum. Bomboş hıyar gibi geziyordum. Demiryolunun oraya vardığımda çok susadım, bir su içeyim dedim. Çeşmenin orada yaşlı bir adam oturuyormuş, selam verdim ve suyumu içtim. Tam gidecekken adam sordu:
-Sen buralı mısın delikanlı?
-Evet amca, ne oldu?
-Yok, öylesine…
-Siz nerelisiniz amca?
-Ben Seydişehirliyim, dedi.
Adam ‘’ben Seydişehirliyim’’ dedikten sonra bir konuşmaya başladı ki bir daha susmadı. Bütün başından geçenleri bana anlattı. E, sus diyecek halimiz yok ya, bende dinledim.
Adam Seydişehir’den İzmir’e gidecekken, daha sonra da Afyon’a bir uğrayım da oğlumu ziyaret edeyim diye düşünmüş. İzmir’e gitmiş. İzmir’de akrabaları ile görüştükten sonra oğluna götürmek üzere, şöyle taze taze incirlerden de almış.
Adamın oğlu Afyon’da cezaevinde yatıyormuş. Allah kimseyi düşürmesin. Oğlu ile görüştükten sonra, Afyon istasyonunda adamı bir güzel soymuşlar. Soyulması da çok enteresan. Amca tam tuvaletten çıkacağı sıra sakallı adamın birisi amcaya bir şey sormuş (ne sorduğunu söyledi de unuttum iyi mi!). Sonra tam gidecekken; ‘’ dur amca seni bi tartıyım’’ diye bizim amcayı tuttuğu gibi yukarı kaldırmış. O sırada cebinde ne ne yok yürütmüş. Valla tam bilmiyorum ama yüz küsür milyon gitmiş.
Adamı can havli ile dinledikten sonra, içim acıdı adama, teselli maksadıyla:
-Neyse amca sana bir şey olmamış ya, sen ona bak.
-Doğru ama yeğen, yetmiş yaşıma geldim, ben böyle bir hadise yaşamadım. Sakallı herifin biriydi, üstünde yeşil bir mont vardı. Yüz sene geçsin unutmam o dürzüyü.
Eve giderken dünyayı düşündüm. İnsanları düşündüm. Cenneti ve cehennemi düşündüm.
6 Nisan Perşembe
2006