Neredeyim ben? Dışarısı karanlık.
Simsiyah bulutlar yeryüzüne bakıyor. Yağmur ise yağdı yağacak. Karanlık perde
perde kaplamış göğümüzü. Güzel günlere hasret kalmışız.
Önümde bir çay ve hayatımı
şekillendiren kitap var. O kitap; bana kendimi bulduran kitap. ‘’Ben aslında
buymuşum.’’ dedirten kitap… Televizyon
açık ve içindeki insanlar bir şeyler anlatıyorlar. Neden? Herkesin bir uğraşı
var değil mi? Çayı soğumadan içeyim bari.
Yine soruyorum. Neredeyim ben?
İçimde, daha aşık olamamış bir kalbin heyecanı. Beynimde, dünyada bir yerlerde
mevcut bazı mekanlar. Ulaşamadığım ülkeler, insanlar, ağaçlar ve bulutlar.
Var; kendi ülkemde de var. Hem de
parmakla sayamazsın. Evinin penceresinden, denizin en uzak dalgasına bakıp,
kimbilir nasıl hayaller kuran insanlar var. Çatı katlarına çıkıp, sessizce
kitap okuyan gençler… Ya da sabahlara kadar uyumayıp bekleyen, deli gibi dışarı
çıkıp yıldızlarla konuşan, ne zaman büyüyeceğim diye bedenini inceleyen bir
takım insanlar…
Ben neredeyim bilmiyorum ama
istediğim, daha doğrusu olmam gereken yerde değilim biliyorum. Hâlbuki dışarı
çık da bir bak. Orhan Veli ne güzel demiş:
‘’Bak, dünya renkler içinde...’’
Dışarıda insanlar. Bir yere
topluca akıyoruz ama… Günler gördüm. Geleceksiz ve geçmişsizdim. Çalışıyordum,
çaycılık yapıyordum. Çok yoruluyordum sabah sekiz, akşam beş arası. Müzikler
dinliyordum:
‘’Yandım yandım, yandım yandım,
ah ki ne yandım! Bana yeniden şarkılar söyleten kadın.’’
Bana yeniden şarkılar söyleten
kadın yoktu. Sadece yağmur, gözyaşı ve karanlık vardı…
Günlerden bir gün:
-Daha çok ne tür kitaplar
okuyorsun evlat?
-Ne bileyim… Şunu okuyorum
diyemem ki. İçinde kendimi bulduğum hikaye, roman, tiyatro… Fark etmez yani.
-Çok değişik bir okuyucusun.
Sevdiğin yazar, şair var mı? Örnek aldığın yani.
-Var birkaç tane.
-Çay içer misin evlat, söyleyeyim
mi?
-Zahmet olmasın!
-Ne zahmeti, sen otur bakalım.
Ankara’da bir kitapçı
dükkânındaydım. Adamla tanışalı on beş dakika oldu. Çok ağır ve efendi birisine
benziyor. Biraz yaşlı ben istediğim kitabı arıyorum. Yolum en son bu kitapçıya
düştü. ‘’Mehmet Faik Kitabevi’’ diye bir tabelası var.
Burada her türlü kitap var. Biraz
etrafa bakındım. Adam hala yoktu. İşte orada! Aradığım kitap yukarıda bir rafta
duruyordu. Tam alacakken adam içeri giriverdi. Gülümsüyordu:
-Çaycı iyi çocuktur. Ama ağzı
biraz bozuk.
Bak işte yine o heyecan geldi. Ne
zaman onu düşünsem içime bir heyecan doluyor. Hayır! Bunu yenmeliyim. Âşık
olacak vaktim yok. Yine bir fırtına geliyor. Ufuklardaki mosmor bulutlardan
belli.
-Ben kalkayım artık. Birkaç
kitapçı daha dolaşıyım. Belki bulurum.
Neden böyle dedim. Herhalde
unuttum. Benim istediğim kitap burada da vardı. Sohbete dalınca unutmuşum.
-Senin istediğin kitap burada
delikanlı.
-Burada mı?
-Biraz bekle
Adam masanın altına eğildi. Bir
zaman ses çıkmadı. Bir şeyler karıştırıyordu. Sonra ayağa kalktım. Mavi renkli
bir kitabı bana uzattı. Kitabı elime aldım.
Kitabın adı:
‘’Aşık Olamayan Adam’’
Yazarı…
Parkın birinde banklara oturmadan
önce biraz gezinmiş, sonra bankın birine etrafı izlemeye koyulmuştum. Canım
sıkıldı, kalktım yandaki çay bahçesine geçtim. Bir çay içtim. Güzelce etrafa
bakınırken birisi geldi omzuma dokundu. Dönüp baktım. Orta yaşlı bir adam.
Saçlarının önleri seyrelmiş. Yeni traş olduğu parlayan yüzünden belliydi. Yeşil
gözleriyle yüzüme gülüp duruyordu. Ben çıkarmaya çalışıyorum bu kim diye. Ama
nafile… Bir türlü tanıyamadım. Karşıma geçti:
-Nerelerdesin kaç gündür. Vay, o
ne? Yeni kitabın mı? Diye söylenmeye durdu.
-Ne yeni kitabı. Bir dakika ben
sizi tanımıyorum!
Öyle bir güldü k, suratına bir
yumruk yapıştıracağım geldi. Sonra yine:
-Ne oluyor ya, siz kimsiniz? Diye
sordum.
-Yeter ama aaa!
-Yahu Allah Allah!
-Numara yapma lan yeter artık!
Bu adamı bir türlü tanıyamadım.
Kim bilir, belki o beni tanıyordur. Ben bu hafızamdan çok çektim. Yolda
birisiyle karşılaşıyorum. Adam beni tanıyor, muhabbet ediyor; ben, inanır
mısınız adamın adını bile bilmiyorum. Sonradan ise sormaya çekindiğim için
öylece sürüp gidiyor.
Karşıma geçen adamsa boyuna
numara yaptığımı söylüyor. Ofluyor pufluyor. Sonunda adam da sinirlendi:
-Ama yetti artık. Ne yani beni
tanımıyor musun?
-Hayır dedik ya!
-O zaman seni ona benzettim!
-Kime?
Masanın üzerindeki kitabı aldı.
Üzerindeki yazıyı okudu:
-Âşık Olamayan Adam…