SUSMAK
Susmak... Boynuma asılmış, suç yaftası gibi. Yutmak zorunda bırakıldıklarımı, zimmetime geçirircesine, yutkunmak gibi... Boğazımı sıkıp duran ince sızılara, rüşvet vermek gibi. Gözlerimden ıslak ıslak düşen hayallerimi, kuru yaprak saymak gibi. Döşüme oturan sıkıntılar eşliğinde, kendime dairleri, elimle söküp almak gibi. Kan sızan parmak aralarıma sıkıştırdığım sigarayı, nefes almaksızın, peş peşe ciğerime nikotinler eşliğinde, doldurmak gibi. Yanmaya eş değer su toplamış bir yürekle, aşka dairleri tek tek patlatmak gibi. Yanık iz bırakmamak adına...
Sustum... Çıkla sevmelerin, üryan kalan yanında, sıkı sıkı giyinmek gibi. Üzerime d/ar gelenleri eskiciye vererek. Ederinden çok, elimden çıkarma maksadında olmak gibi. Hak edilenle, hak edilmeyen denklemini, matematikçilere bırakmak gibi. Yarına dairden çok, bu güne dairden çok, düne duyulan özlemlerin koynunda soyunan aşifte hislerin utancında boğulmak gibi. Satılıkmış meğer aşk... Sustum... Haraç mezat hesapların yapıldığı ve yedek kulübesi emellerinin soyunma odası muhabetlerini kaale almamak gibi. Her maç süresi dolunca biterdi değil mi? Skordan çok, saha da kendini göstermek aslolan ise, kamuflaj giymeye gerek var mıydı? Sustum... Hakemin yanlı tutumlar sergileyen, sarı kart göstergeleri gibi. Hem de göstere göstere gelen kırmızı karta rağmen, sustum. Şike yapılan yerde dürüstlüğün, pijama partisine katılmaya söz verir gibi, s u s t u m... Ağzına kadar doluyken, çıkla sustum...
Susmak... Ellerinin arasından kayıp giden bir ömre bakarak, iç geçirmek gibi. Ağlamakla gülmek arası git-gel'ler yaşarken, şaşırdığın yönüne karar vermek için, acelen varmış gibi. Ala sulu bir miskinliğin çemberinde tecritlenmiş yüreğe, oh olsun demek gibi. Kanının donduğunu hissede hissede, ateşlerde yanmak gibi. Şiir kesiği hislerin kan-revan haline dalıp gittikçe, ufkun kızıllığında kaybolmak. Sen ve ben'in payı paydasına biz çeker diye avuntular kovuğunda pineklemek gibi. Ya da ne bileyim, yalnızlığın sükunet kokusu genzini yakarken, koskoca şehre baş kaldırmak.Hani: fi tarihinden kalma ''Ölümüne seviyorum.'' sözlerinin alayına küfür basıp, '' Öğren de gel koçum.'' demek gibi. Aşkın derya iken, sığ sularda debelenişine ağıt düşen şiirlerde, matem tutmak gibi. Kim doğmuş ki, küllerinden? Ölüme paslı hançer gibi dokunup, kefene, kın'a girer gibi girmek. Hayat üzerine oynana en büyük kumardır aşk. Ütülmek pahasına, yüreğinin yaptığı blöfle, kendini dairleri masaya sürmek gibi. Hatta belki de en kral intihar moduna girerek, Rus ruleti oynamak gibi... Ve en güçlü susuşumdan sonra, dostluğun, aşkın yüz karası tüm vefasızlara, mezar taşımı hediye edeceğim...
Susmak... Toprağın yağmursuzluğa hüküm giymesi sanki. Yemyeşil vadi iklimi soluyan yarının, çöle dönmeye başlaması belki. Göğün yere kuş bakışı bakması. Bulutların ağaçlara ve çiçeklere sırtını dönmesi ya da. Veya, rüzgara anayasa değişikliği yaparak, esmekten men etmek. Kar yağmayan iklimlere koşulsuz bağlanmak. Dört mevsime omuz silkeleyip, dudak bükmek belki de. Derelerin kıvrımlarına çimen sıçratan yeşilliğin, sararıp solmasına ve Eylül çıtırtıları eşliğinde, sisli akşamlara pusu atmak. Gözünü hiç kırpmadan, güneşe bakmak diyebilir miyiz? Yakamozun dalgalı saçlarını okşarken, mehtabın ninnisi eşliğinde, uykuya yatmış numarası yapmak desem!.. Avuç avuç yıldız toplamak... Savurmak benliğinin kararan her noktasına. Gözü kapalı, kaderine yürümek saman yolunda.
Henüz tay-tay durmaya yeni başladı yüreğim. Daha yeni yeni emekliyorum. Konuşmayı ve adım atmayı öğrendiğim gün, son sözümü söyleyip, senden de, kendimden de gideceğim...
HÜZÜN ŞAİRİ: N Y