Tek eksiği! vatan hasretliği miydi? Tabi ki hayır! Kadındı, evet evet, bir kadın!
O kadını bulmadan, kadın onu bulmuştu. Nasıl mı? Türk'lerin ilk Almanya macerası 1960 dönemlerinde başlayınca, Avrupalı kadınların zaafı bizim koç gibi olan! anlayın işte, erkeklerimizeydi ki, canlarına minnetti. Ahmet gökte ararken yerde buldum diyerek, kadınla tarzanca anlaşmaya başlamışlardı. O zamanlarda Almanya haftada tüm Türkler içim yarım saat TV yayını yapardı, birde polis radyosu vardı ki gurbetçilerin canı ciğeriydi. Belli ki kadın hoşlanmış ve beraber oturmayı teklif etmişti, beni Türkiye'ye götürür müsün dediğinde Ahmet sevinmişti.
Adres belirginliği biraz dil öğrenme derken, aklına mektup yazmak durumları öğrenmek geldi, mektubu gönderip, geri almaksa tam bir buçuk ayı bulmuştu. Mektup hiçte iç açıcı değildi. Çabuk gel karın seni aldatıyor!
Ahmet yanında da Alman dostu ile ver elini Ankara yollarına düştü.
Mektupta anlatıldığına göre; gelin kocasının yolunu gözlemekten hasta olunca, genç kızlarla kilim dokunan yere göndermişlerdi. Üç beş kız arkadaş, kocan ne zaman gelecek? Diye sorduklarında üzülürmüş ağlarmış.
Kızdan hoşlanan biri varmış, bir gün kıza 'keşke onunla değil de benimle evleneydin' diye bir pusula yazmış, bir çocuk vasıtasıyla da verdirmiş. Gelin alıp okumuş, ve koynuna sokmuş, neden sonra nerede düştürse bu pusulayı! Ev halkının eline geçtiğindey ise, 'Dananın kuyruğu kopmuş' velhasıl. Gelinin bir falsosu olmamış denildiğine göre, ağzından kaçan bir kelime onun başını yakmış. Kocam gelmeyecek, ayrılırsam evlenir miyiz?
Nihayet aile meclisi toplanmış, Aslan koca! Sözüm ona, yeni gelini bir güzel kızılcık sopasıyla evire çevire dövmüş, arkasından üç kez ' Boş ol demiş! Boş olan gelini babası ve annesi, dünürlerinin ve damat müsveddesinin de zılgıtlarını yiyerek gelip, zavallı kızlarını almışlar. Ahmet, görün işte ben böyle yaparım dercesine, gönlünün rahatlığıyla!! Yanında getirdiği dostuyla odalarına çekilmişler.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu Gerçek Olan Hikayeye İlk Eleştiriyse Benden. Çünkü Dayanamadım!
Adam arzu ve emeline kavuşarak Avrupa'ya gidiyor, üstüne üstlük kadın bularak, öyle yada böyle köyünde evli, gurbette ise dost hayatı. Nasıl bir cesarettir? Hem de bu, yarım asır önce! Başımıza mı gelmeli, nedir bu önyargılı tutum? Elli yıl, 'Yarım Asrın' yazılışı ne kolay öyle değil mi? Sadece bir sıra!
Peki ya insanlıktan bir haber, bu cahilane davranışlar?
Demek yarım asırda dahi, bir arpa boyu yol alıp da gidememişiz!
Sen namus uğruna ayağını güt, ve bayılıncaya kadar kadını döv, orta da kedi eniği gibi de bırak! Namus bu değil, öncelikle kadını bir seks objesi olarak gören, Ahmet'ler beyinciklerini düzeltmeli...Ne mi düşündüm? Halen erkeklerin kadınlar üzerinde ki egoistliğini tabi ki! Aradan onlarca yıl geçmiş, daha da geçeceğinden mağda.
Sanki ortada leş gibi dövülen gelin değil de ebeveynleriydi, ne kadar ar ettiler kim bilir? Köy halkının cehaletini, sapla samanın bir birlerine ne kadar karıştırıldığını gördükçe!