Ayşe hanım - Yüksel hanım ne diyeceğimi şaşırdım, inan çokta üzüldüm, eski eşin ile tekrardan barışıp yollarınız kesişmiş olsa? Hoca hanım - İmkansız ablacım, çocuğumun ölümü, haksızca suçlanıp aşağılanmam, içkisinin mayhoş tadı, at yarışlarına düşkünlüğü, aile içi huzursuzluğu, anne ve babamın beni haklı yere kayırmaları, onun kız kardeşlerinin bana sözlü olarak çirkin tacizleri, sağa, sola olur olmaz borç takması, daha ne söyleyeyim ablacım! Hulasa, onun tüm olumsuzlukları beni kendisinden bir hayli soğuttu. 

Ayrıldığım kocamın yaşamış olduğu şehir olan, İstanbul'u dahi gözüm görmüyor diyeceğim ama, ne yazık ki, annem babam ve kardeşlerimde orada! Ablacığım sakın yanlış anlamayın, siz kocanıza sahip çıkın yeter, benim yaşım henüz 29 eğer, tekrardan bir evlilik düşünseydim! Ki, İstanbul'da benimle evliliği düşünecek aynı okuldan iki öğretmen ve yan daire komşumuz eşi yeni ölen banka memuru Naci beyde vardı, evlenmeye sıcak baksaydım, hala hazırda 3 tane talip benim için hiçte az değildi. Ama ben Anadolu'nun sakin bir kasabasında minik öğrencileri tercih ettim, şansıma sizin köyünüzde öğretmenlik yapmak düştü, şikayetim mi var? Tabi ki değil, öyle olsaydı 4 yıldır burada eğitmenlik yapmazdım. Batıdakiler de benim öğrencim, doğudakiler de yarın ise tayinim nereye çıkar bilemem. 

Ayşe hanım - Ah Yüksel hanım, şaşar beşeriz işte, kimimiz öyle, kimimiz böyle! Sanki benim hikayem çok mu iç açıcıydı; Küçükken pek akıllı, okumaya da bir o kadar meyilliydim. Tahmin ettiğiniz gibi, anam babam beni okula doğru dürüst bile göndermedi. 3. sınıfa kadar, o da haftada ya iki ya da üç kez gitmişliğim vardı. Dağın yamaçlarında alfabeyi sökmüştüm. Rahmetli annem, babama çıkışıp - Efendi, kızı dağa bayıra çobanlığa gönderiyorsun ama iyi etmiyorsun hava karardığında eve geliyor, günah değil mi el kadarki sebiye? 
Babam da, anneme - Ellerin avratları gibi, bana çifter, çifter oğlan mı verdin? Bebeleri düşük yapmasaydın, doğanlara da iyi baksaydın, konuşturma şimdi beni! İşte, elde 2 kız birde yeni doğmuş küçük oğlan var 6 uşak doğurup doku-mayana ben avrat mı derim! Doğurup iyi bakamadın yaşına varamayan bebeleri, birde kocanla çene mi yarıştırır-sın sayende toprağa hepsini de soktuk gayri. Küçük oğlan büyüyüp hayvanları güdecek de bende göreceğim '' tey, tey tey'' deyip hem anamla dalga geçer, hemde sitemi ile söylenirdi. Garip anamın biz göz bebeği idik ya, babam fenaydı, fena!

Embiya isimli öğretmenimiz, babama - Aman Tahsin efendi, kızın çok akıllı maşallah, okuyup ülkeye faydalı bir vatan evladı olsun dediğiyse hala kulaklarımda çınlar! Köy yaşantısını az çok bilirsin hoca hanım, her kadının köy ve kasabada en aşağı 6 çocuğu olur, doğum kontrolünün ne olduğunu kimse bilmez, bilenlerde utandıklarından söz etmezlerdi, köyün yaşlıları da ayrı telden dem vurup - Aman ha, hap günah Allah'ın vereni, hap almakta neyin nesi, vallahi de billahi de çarpılırsınız! Eee, bunu duyanlar, hapın ismini ağızlarına bir daha alırlar mı? Embiya öğretmen doğum kontrol hapından köy kahvesinde erkeklere söz etti diye, cahil köy halkı öğretmenin tayinini, şikayet üzerine başka yere verdirmişlerdi, anam nice sonra köyün çeşmesinde kadınlarla yarenlik ederken duymuştum, ben o zamanlar Nilgün kadar vardım. 

Yüksel hanım - Hmmm, yani ben o zaman yeni doğmuşum. Ayşe hanım - Hay aklınla bin yaşa, doğru dersin, hemen, hemen 30 yıl öncesiydi. Onca yıl geçti de ne kadar yol kad edilmiş, sanki köy kadınlarının çocuk sayısında düşüş mü var ki! 

Yüksel öğretmen - Abla, bak ne diyeceğim! ilkokul diploman olmasını ister misin? Ayşe hanım - Sahi mi dersin hoca hanım? Başı ile 'evet' diyen Yüksel öğretmen - Tamam o halde, bana hocam de olsun bitsin, bu arada aklıma gelmişken; Ablacığım, kasabaya giderseniz, eşiniz sizin ilkokul diploması almanızı kesinlikle engeller. İşini çok düşünüyorsa kasabaya kendisi gitsin, sizin ve Nilgün'ün burada kalması okulu bitirmeniz demektir. Dün akşama gelince, sen sormadan ben söyleyeyim; Emin abi, aklı sıra bana kur yapmaya çalışsa da! Anladım tabi, ben size gelip, konuyu açmayı düşünürken, senin bana gelmen açıkçası isabet oldu. Ayşe hanım - Yüksel hanım, Emin efendiyi daha önceleri hiç böyle görmemiştim ama dün akşam düşündüm de; Kasabada herkes, herkesi tanır, onun ne yapıp ettiğini gözledim mi? Bu adam nerelere gider, ne yapar, kiminle konuşur? Hakikaten aklımın ucundan bile geçmedi! Şimdiler de devir değişti hoca hanım, her şeyden şüphelenir olacağız, durum bunu göstermiyor mu?

Öğretmen Yüksel - Birbirinize severek mi vardınız abla? Ayşe hanım - Yok kız, ne arasın! Nasıl desem, mevzu mevzuyu açıyor bak! Merhum eniştem var ya, Nilgün'ün babası beni istediydi, sonra da, iş olacağına varır ya! Kız kardeşim Akkız'ı aldı. Emin efendiye ben severek varmadım ama o beni severek aldıydı. Sonrada kıskançlığından merhume bacım Akkız'ın evine, kendince haklı olarak da göndermezdi, köy yeri cahili aliminden kat be, kat fazla! Kömürde çıngı görseler, körükle seyir-tirler.  

( Nilgün (Takla Güvercini) 7. Bölüm başlıklı yazı GülsenTunçka tarafından 28.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu