Kaygı ile elden kayıp giden senelere üzülmek! Hiç kimse, kimsenin yuvasını yıkmaz, yıkmaya da cesaret edemez, hatta öğüt üstüne öğüt vererek durumu kurtarmaya çalışır, hele karşısında genç ve tecrübesiz evliler varsa! Tabiri caizse; Avrupa da kimi kimsesi olmayana yol göstermek varken, hainlik yapıp huzursuzluğa çanak tutmak niye? Yıllar, yıllar önce ta, o zamanlar yeni evli bir çiftten, onların yaşantısına az çok vakıf olduğumu ama şimdiki zamana göre uyarlayıp bahsedeceğim.
Türkiye'nin fakir bir köyünden Danimarka'ya gelin gelen o zaman yaşı 20 dahi olmayan Suzan, çarşı, pazara çıktığımda görürdüm. Burada hangi şehirde oturuyorsanız, mutlaka kişiler birbirini uzaktan da olsa tanırlar. gel zaman git zaman bu kızcağız - Teyze, siz nerelisiniz diyerek beni pazarda durdurmuş, önce şaşırdım, sonra konuşmaya başladık, kimsesinin olmadığını çok yalnızlık çektiğini vs. Onu rahatlatmak adına tam konuşacakken Suzan kocasını bana tanıştırıp İrfan falanca şehirden benden 10 yaş büyük dediğinde. Kocası onu tersleyip - Gelmeseydin sana yalvardım mı gibi abesle iştigal saçma kurulan cümleler. Aradan geçen bir sene sonra onları bizim oturduğumuz semtte yolda
yürürken görmüştüm kocasının geçen yıl hanımına sert davranışını unutmamıştım. Sahip çıkmamakla birlikte, başımla selamlarını aldım, hatırımı sorarak durdurdular, burada mı oturuyorsunuz gibi sorular vs. - Evet diyerek yanıt vermiştim, kocası karısına git kahve yap, yaptığın daha doğrusu yapamadığın kuru çöreklerden de getir bahçede belki yumuşar, sohbet ederken yeriz. Daha ileri giderek, alaylı şekilde bakalım Gülsen abla beğenecek mi? - Elbette beğenirim, hiç kimse anasının karnından tecrübeli olarak doğmamıştır oğlum, durun bakalım henüz yolun başındasınız, hayat bu getirisi ve götürüsü ne olacak, kimi nerelere savuracak? Neyse ki Suzan elindeki tepsi ile göründü, kıza yardım amaçlı ayağa kalktığımı gören kocası, siz oturun ben tepsiyi alırım dedi. Sohbet sohbeti yeşillikler içinde açtı da açtı, bahçe denilen yer ise her 4 blokun arasındaki kocaman ağaçlıklı tahta masa ve uzun bankların olduğu muazzam yeşil alan. Karı koca, sohbetten büyük keyif aldıklarını söylediklerinde memnun olmuştum fakat beni rahatsız,huzursuz eden durum İrfanın cehaleti idi.
Kendi kendime genç çiftten uzak durmalısın, sonra kendi çocuklarımı em-pati yaparak onların yerine koyduğumda onların haberi dahi olmadan onlara ne çok üzülmüştüm. Araya izin zamanı, Türkiye tatilleri girip uzun bir sene daha geçmişti. Bu kız ne zaman aklıma düşse yolumuz kesişip buluşuyorduk, bir gün kapı çalındığında, gelen kim diye kapı merceğinden bakmış gelenin Suzan olduğunu görmüştüm. Korku dolu gözlerle nereden başlayacağını bilmiyordu. Sakin olmasını, bir şeyler yeyip içtikten sonra anlatmasını istedim. Uzun uzadıya dökülüp anlatmaya başladı; Kocası çocuk istiyormuş, bende neden problem yapıyorsun canım, doktor bedava, maksat zaman almak yeter ki kocan ilgilenip götürsün diyerek geçiştirmeye çalıştım, gayem benden değil de daha yüksek mercilere gidip korunma altına alınmasıydı! Aradan geçen koskoca 5 yıl ve kocasının ne kadarı ile ilgilendiğini ben dahi genç kadının anlattıkları ile görmüştüm.
Bizim kendi aile ve sülalede kızlar çok değerli, bu kelamı etmek erkeklerin daha alt düzeyde olduğu
anlamında hiç değil, lakin kadınların bu denli aşağı görülmesi beni ziyadesiyle ifrit ediyordu. Suzan'ın bizim eve ilk ve son kez gelişiydi. 5 Yıl zarfında komşularının gidip geldiği biri olmuş. Kocası hiç hoşlanmıyormuş, hem ağlamış hemde şöyle anlatmıştı.. Bende özetini çıkararak yazmak istiyorum..
Genç ve oldukça güzel, 6 yıllık evli bir kadın olan Suzan'ın çocuğunun olmaması, kocasının ona karşı sert ve tehditkar davranışı! Suzan'ı devamlı bir şekilde öz güveninden yoksun bırakması ne kadar acı.. İç sesim kendi düşüncelerim bu desem, kim bu kızın acı çekmesine müsaade ederdi ki? Amaç, burada onun kocasını kötülemek değil, tam tersi onları huzurlu bir ortama itip aralarını düzeltmekti. Suzan ilk yıllarda çocuk sahibi olamamanın suçunu kendinden kaynaklandığını sanıyormuş. Sonradan eşinin sperm sayısının yetersizliğini doktordan öğrendiklerinde eşine - Bak aşkım, benden değilmiş, bunca hezeyan can sıkan, beni öteleyen söylemlerin.
İrfan - Eve gidelim, o okkalı küfürleri sana nasıl yedireceğim, demek bana tohumsuz diyorsun, demez mi?
Suzan - Yok vallahi Engin, ben onu demek istemedim. Demiş demesine ama, iş işten de geçmiş. Eve geldiklerinde, kadının uzun saçlarını ellerine dolayıp, geçiren dengesizce hareket eden adam, ne bir çocuk sahibi olabildi ne de karısına sahip çıkabildi. Avrupa'nın kem büyüsü bir kızın daha hazin çukuru olmuştu. Ertesi yıl kocasının hapse düşmüş olduğunu buradaki Türklerden duymuştum, Suzan'ın ise sırra kadem bastığı! Kimilerine göre Türkiye'ye borç harç yaparak döndüğünü, kimilerine göre Hollanda da bir Türkün onu pazarladığını kimilerine göre de Danimarka'nın
büyük bir adasında 2. kez evlenip tekrardan ayrıldığı ve köklü bir düzen tutturamadığını!
Allah cc. kimsenin diline suizanla kimseyi düşürmesin, kim bilir, belki de 2 çocuklu sevimli yuvası olan bir annedir! Ebeveynlere o kadar büyük bir sorumluluk düşüyor demeyi nasıl anlatmam gerek!
Demem o ki; Sevmeden, görmeden, görüşmeden evliliğin kör kuyusuna böyle tepetaklak düşmek de var. En son geçen yıl duymuştum, yine buradan birileri köyden gelin getireceklermiş ama kızın babası kızını satmak için daha çok başlık istemiş. Aman Allah'ım, kadının dünya kurulduğundan bu yana başka türlü pazarlama şekli! Oysa Kuran-ı Kerimde kadının yüce varlık olduğunu,incitilmemesini yazar! Danimarka da 4. jenerasyondan sonra şimdi durum farklı iyiye gidiyor demek isterdim ama tam tersi. Burada ikamet edişimin neredeyse 40. yılı! Evliliklerin kısa ömürlü olma durumunu, sanki kültürümüzün yozlaştığını hissediyorum, gençlerimizin yabancı sevdalısı kendi kültürünü daha da öteleyen, saygısında azalan bir toplum olma yolunda ilerlemesi, gerçek anlamda canımı acıtıyor!
Not; Yazımda her hangi bir düzensiz ve kopukluk varsa lütfen yazınız, bu alerjik göz halimle zor yazdım, inşallah düzgün yazmışımdır.. Sevgilerimle..