Ey hayat! 
Avazlandığım kadar susturulduğum işkence
Direnişimin siyah gömleği


Ey! Karlar altında kalan 
Alnıma dağ ateşleri yakan yazgım
Başını dik tut meyilliyim kavganda mızrap vurmaya…


Gün fısıldarken yarına karamsarlık
Yüzyıllık yollar seriliyor adımlarıma
Ökçelerimde dün artığı balçık
Oysa her yarın boşboğaz mazi
Her geleceğin geçmiş olduğu gibi…
Sonra kıvılcımlar düşecekti umutlara
Ve umutlar kınından çıkmadan daha gömülecekti zihnin dalgalarına…

Sonra kahrımın yedi düvel hükmünde eriyecektim
Sağ’da sol’da kuyu var
Yan durma
Ortadan geç düşüncem…

Sonra cebimde 
Ağır vebal yüklediğim vesikalık cismim 
Cebimde hüviyetim
Memleketim 
Cilt no ve hanem
Cebimde on lira
Ve imgelerime tükenen kalemim

_Pir aşkına mürekkebim,
Kökü belli dal eğri durmaz
Lacivert susma…_

Sonra ellerim sığmayacaktı cebime
Kaldıramayacaktım sonra gök maviye tutkuyla
Kuşların kanadına saklayacaktım özgürlüğü
Kıyama kalktıkça sol yanımdan böbürlenen ahmak sevdalar
Ayak bileklerimdeki prangaya aldırmadan
Fütursuzca savuracaktım küfrün en adisini…

Sonra sırtımda ki kamburu taşıyacaktım
Yaşlı kaçaklar misali parmak uçlarım değerken yere
Ayak izimi süren av köpeklerinin dişini hissedecektim 
Islıksız yürümüştüm hâlbuki!
Baldırımda ki bu kanlı diş izi 
Ve irisimdeki bu sarı korku genzimi yakacaktı anımsadıkça…

Sonra hayat kalyonlarında eksilirken azığım
Heybemin delikliği susturmayacaktı sadistliğimi
Önce hep kendimi yargılayacaktım
Kendime acıyarak
Kendimi kınayarak 
Sonra hep kendime ah’ı minnet sayarak…


Dağ başı üşümelerden habersiz
Ateş yakacaktım nemrutun yamacında
Gelincikleri halesinden ayırıp kıyama kaldıracaktım kırmızı yaprakları
O vakitler içimdeki çocuğun düşlerini çalmıştım
Sırtımdan vurulmuştum katran gecelerde
Öyle ya; Babamın tabakasından alışkındım sarı tütüne
Arada bir kaçamak
Çocuk gözlerim duman g/izinde
Vakitsizlik alnımda heyhat… 


Sonra yanılsamalar yansımıştı gerçeklerime__
Bir sürüden ayrılmış koyunun şaşkınlığına bürünmüştüm
Aç kurtların oyununda körebe edilmiştim
Korkular salınmıştı zihnime…


Ve fakat s/us’uma çentiklediğim her suret
Kanlı gözleriyle b/akarken yeti(m)lerime
Anladım ki bir ömür k/anlı bıç/ak
Gürbüz yalanlara saplanacaktı…


Şimdi;
Sonraları teğet geçmeden
Öncelere aldırmadan
Fırat’ta örtünür mü tenim türküyle
Dicle’de arınır mı fikrin marazı 
Bilmiyorum…

Tek bildiğim, az evvel köşe başında rastladığım 
Kurşun gözlü boyacı
Siyah saçlı esmer çocuk
Coğrafyamın yetim yüzü
Boğazına istiflenmiş ekmeğinin kaygısı
Ve yılmayan acı kokan soluğu
Öteki yüzüm, oksitlenen düşüncemin vitrini Sidar
Ruhumu alazlarken uçurum bakışları
Bir çırpıda boyadı ellerinin rüzgârı
Zihnimin adımları kara cilalı…

Suçlu gömleği dar!
Eğme kaşlarını hikâyem
Bölünmeye başladı yürek yerim
İnsanlar susmuşken
Mayınlar patlayacak yeniden
Kirli tırnaklarından öyküneceğim kızıp ülküme
Bencilliği unutup,
Hümanist duygularla avazlanacağım yeniden alazlandığım kadar
Dur daha nokta kurşunumu sektirme 
Akşama çok var
Kaş kaldıracağım zamana bir virgül 
Bu benim en yalın halim
Şimdilik hoşça kal!

Sidar’a gölgeliyim bir ağaç
Ekmek arasına düş susmalıyım…



Sidar:Ağaç gölgesi.

Hazal karadağ 
( Yüzümün Gölgesi başlıklı yazı Hazal Karadağ tarafından 8.11.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu