Yaşıyor olduğumuz dünyanın keşmekeşinde kaybolmamak için, yitirmemek için kendimizi, hayatımızın kekreliğe mahkûm olmaması için, tüketmemesi için yaşadıklarımızın bizi, sıradanlaşmamak için, “herkesleşmemek” için yolda olmak gerekmektedir. Eğer bir gayesizlikse yaşadığımız, boşluksa içimizdeki duygu, nereye yöneleceğini ne yapacağını bilememekse halimiz, “yolsuzluğumuz”dandır. Yürümek gerekmektedir, yürümekle varılamayacaktır belki ama menzile varanlar yürüyenler olacaktır. Yolda olmak yetmemektedir; doğru yolda olmaktır esas olan, “emrolunduğun gibi dosdoğru olun” sırrına ermektir. İsmet ÖZEL’e kulak verecek olursak “insan için önüne çıkan bütün yollar yürünebilir ise, o insan artık kaybolmuştur.” Yolda olmak onun için, önümüze çıkan yolları reddedebilmektir, istememeyi isteyebilmektir, başkalaşmamak için hayatın bize sunduğu “fırsatları” seçmemeyi seçebilmektir.
Yolda olmak meselesi olmaktır. Meselesi olanın heybesinde umut vardır, hayalleri vardır, idealleri vardır. Değerleri, fikirleri vardır. Uğruna yola çıkılan misyonu vardır. Ancak umuda, hayale, ideale kavuşmak kolay değildir, dikeni vardır yolun, çilesi vardır. Dikeni olmayan yolun sonu delalettir. Yükü ağırdır yolcunun, o yüzden zora talip olandır. Yol üzre yol vardır, yoldan çıkaracak, yolcuyu cazibesiyle tarumar edecek, “dünya nimetleri” vardır. O yüzden önümüze çıkan bütün yollar, bizler için yürünebilir yollar olmamalıdır. Bütün yolların açık olduğu zamanlarda aslında bir yolun doğruya götüreceğini bilmek, bütün yollar kapalı iken bile bir yolun açılacağının umudunu taşımak.
Yolda olmak medeniyet anlayışımızda önemli bir yere sahiptir. Tasavvuf geleneğimizde yol oğlu olmak, bel oğlu olmaktan, yol evladı olmak, bel evladı olmaktan daha evladır. Yol arkadaşlığı kolay değildir, önce refik sonra tarik denilmesinin sebebi; Herkesle yürünülemeyeceğindendir. Birlikte ağlayabileceğiniz, hemdert olabileceğiniz insanlarla yürüyebilirsiniz. Yolda gördüklerine sizi değişmeyecek insanlardır hakiki yol arkadaşları. Adam gibi adamlardır yani. Değilse “ben” olmamış insanlardan oluşmuş “biz”dense hakiki bir dost daha özeldir.
Yolda yola uygun hareket etmek önemlidir. Yolda olmak başlı başına bir donanım gerektirmektedir. Yolcunun yürüyüşünün bir anlamı amacı/hedefi vardır. Öyle önüne gelen her yola sapmak değildir. Herkesin girdiği yola girmek değildir, günün şartlarına göre önüne gelen her dolmuşa binmek değildir. Yolda olmak belki bazen, herkesinin girdiği yollardan uzak kalarak, hiçleşmekten kurtulmaktır. Zordur yani yolda olmak. Yolda olmak zora talip olmaktır, derde talip olmaktır, derdi yolda olmaktır yolcunun. Rahatı, konforu, kolay olanı elinin tersiyle öteleyebilmektir. Nobel ödüllü yazar Andre Gide; Dar Kapı adlı eserine şu cümlelerle başlamaktadır; ”Dar kapıdan girmeye çabalayın. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı büyük ve yol geniştir. Bu kapıdan girenler çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar çok azdır.” Dar Kapıların açtığı yol geniştir Böyle değil midir? Dar ve de zor kapılara talip olarak bu kapıların açtığı yoldan erdeme güzelliğe doğruluğa ulaşmak. Ucuz hüzünlerle, ucuz sevgilerle, ucuz mutluluklarla dar kapıdan geçilemeyecektir. Hasılı yürümektir gayemiz, yoldur düşüncemiz, seferdir bize düşen. Öyleyse her şey “yol”unda.