10.000 yıllık tarıhı ile doğu roma İmparatorluğunun gümrük kapısı Zeugma nın bulundugu altında kıral kaçış yollarının oldugu söylenen Fırat ın salına salına nazlı nazlı aktığı Birecik…Biricik in Birecik e dönüştüğü yöresel ağızda Berecik diye söylenen yer..
Boğaziçi köprüsünden evvel 1950 lli yıllarda karşıdan karşıya geçişler,in sağlayan salcıların pabucunun dama atılmıştı Hatta üniversitelinin zor yetiştiği dönemde Avcı cehalet in avı cahil salcılar,mühendisi öldürünce köprü yapılmaz zannederek gencecik bir fidanın canına kıymışlardı.
Gunumuzun küçük ilçesı Osmanlı zamanından beri yörenin belli baslı yerlerinden olmuş Anteb in kazası Nizip in bile kütüplerinin tutulduğu sırtını daga dayamış çıkmaz sokakları ile yaz kış bolluk ve bereketin fışkırdıgı bir ilçe olarak Anteb ve urfanın bahçecilik ürünleri ile ihtiyaclarını karşılamıştı. Nizip in köylerinde yazın agalık yapan şehrin efendileri köprüden evvelki dönem de zahre denilen kışlık bulgu mercimek fıstık şıra ürünleri gibi yiyecek stoklarını develerle cekerlerdi. Nizipin köylerinden gelen yük dolu develer sallarla sıra ile karşı ya geçirilir ve mahle denilen stok sahasında bu yiyecekler saklanırdı.Hamallar bu devrede az çalışma imkanı ile geçimlerini sağlamaya calışırlardı.
Ayşe dört oğlanın üstüne doğmuş bir çiçek misali isim hanesine gül eklemiş babasının tek gülü olarak Ayşe gül olmuştu.Evlerinin olduğu o çıkmaz sokak denilen zabıklarda okul dönüşü ip atlamalar saklambaç oyunları kızlı erkekli çocuk oyunları idi.
Zengin fakir hiçbir evden çiğ köfte eksik olmazdı. O zaman et makinesı mı vardı? Kara parlak düzgün kesilmiş kayanın üzerinde tahta tokmaklarla et dövülürdü..Okul cıkışı taku-tu- tuk. taku tu tuk diye ahenkli ses ritm müiği olarak hiç kulagı tırmaladan akşamki ziyafetin habercisi olurdu.Simsiyah parlak etin içinden dövüldükçe etin sinirleri tektek ayrılır ve et bir kaymak haline dönüştüğünde çiğ köfte yapımındaki sırasını almak üzere beklerdi. İncecik doğranmış dipdiri maydonazlar,incecik dogranmış sarımsak ve yeşil soğan köşesinde maç öncesi ısınan sporcu misali yoğurmanın yapılacağı teşt in kenarında beklerdi. O güzelim şokella kıvamındaki acı biber incecik simit denilen bulgur un en küçük hali ile kavustugunda Ayşe nin annesi makam halinde yoğurmaya başlardı. İncecik karabiber ve ufacık bir tuz parcası lezzet in doruğa ulaşması için küçüçücük katkı payları idi. Salaça Bulgur derken kıvama gelen etin buluşmasını maydonoz hariç diğer yeşillikler le sağlanırdı.Ve hepsi yok olup bulugurun çatlamayacak sekilde kıvamını bulması nazlı gelin misali maydonaz ezilmeden son katkı maddesi olarak katılırdı. Bu tören her Birecik evinde istisnasız her akşam yemeğinde mutlaka düzenlenirdi.
Birecık bir dağın eteğinde Ama urfa Kapısı denilen mevkide bahceleri vardı.Turp havuc gibi kıçı yerde olan tüm sofra lezzetleri bu bahcelerde yetişir Urfa ve Anteb e gönderilirdi.
Hele Şubat ın 12 si geldiğinde unutulmaz cocukluk anılarımızdı. Kelaynak kuşlarından binlercesi anlaşmışcasına gelirlerdi. Kutsiyet atfeden bu hayvancıklar çirkin görünümlerine ragmen hepimizin bir sevgilisiydi. Bugunde törenler yapılır davul zurna esliğinde bu bereket habercileri karşılanırdı.Kurbanlar kesilir. Et ler küçük parcalar Halinde kesilerek herkese şıfa nıyetıne dağıtılır ve paylaşımcılığın ne olduğu gelecek nesillere aktarılacak sekilde gösterilir ve dağıtılırdı.
Birecik Zeugma denile gümrük kapısıdır. Hep beyler yaşamıştır ve beyaz tenlerıyle o yörede karagüllerin arasındaki beyaz bır güldür.
Bahceler mevkinin dolap beygirleri ile su çekildiği yere babam bizi götürür ve küçük Mahmut kardeşimle soydugu havucu elleri ile beslerdi.
O dönem elektrik yoktu. Komşuluk iliskileri en üst düzeyde idi. Lüks lambası yada gaz lambası aydınlık yüreklerin gölgesinde kalırdı. Oda tavan yükseklikleri yaklaşı 4 mt idi. Aralıklı tahta larla kaplanmış ve evin soğunu çeker idi. Koca koca sıra sandıklarının için de üzüm şırasının türevi olan bastık dilme sucuk lar bulunurdu. Kıtlık bile olsa en az iki sene bir evi bu yiyecekler tasırdı. Diğer bir duvar da yüklük denilen yatak ve döşeklerin bulundugu raflar vardı. Bu rafın alında yine hayfa denilen fazla eşyaların saklanıldıgı sandık bulunurdu.
O soğuk kış gecelerinde mangal ateşi ile ısınan tandırlarda sohbet ve elişi ile renklenirdi. Maniler okunur el işleri ile cey,izler hazırlanırdı. Hastalık ölüm hali dogal karşılansada komşular için bu bir fedakarlık seronomisinin had safhasıdır kırk gün boyunca ölum olan eve komşular sıra ile yemekler getirir acılar paylaşılırdı. Hastalık halinde annesiş babası olamayan lara komşu bir anne baba gibi olurdu Basından eksik olmazdı .Bankacılık sistemi bugunkü gibi gelişmediği için borç harç işi bugun kü gibi yoktu. Zengin olanlar zaten fakirlere yardım ederdi. Borç istemek bir zuldu ve kimse kimseden borç istemezdi.
O Fırat yok mu o Fırat senede 3-4 cocugun canını almasa sanki akmayacak…Suyun girdabı yüzmeye yeni başlamış cocukarın çelimsiz kollarının gücüne karşı koyamaz sekilde içine ceker dı
( Berecik Havası başlıklı yazı HALİLİ tarafından 23.01.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu