Yaşam akışına egemen olan, duygu ve düşünceler ile onların bilgeleri olan "mantık" sübjeleri...
Duygular, olaylar karşısında hormonlar ile ilintili olarak pozitif veya negatif şekilde ortaya çıkarlar.
Sokakta açlıktan bitkin düşmüş bir köpeğin görüntüsü acıma duyguları oluşturur insanda veya beden olarak güçlünün zayıf birini tekme tokat dövmekte olduğu görüldüğünde, dövene kızgınlık, dövülene yardım etme duyguları içindeki duyarlı kişiler, olayın dışından çözüme katkı aramaya başlarlar.
Cami avlusuna bırakılmış minik bir bebek görülür ekranlarda. O bebeği alıp büyütmeyi, eğitimini tamamlattırıp iş sahibi yaptıktan sonra yuvasını kurup topluma kazandırmayı düşünmeye başlar naif yürekli kişiler... Bunlar duyguların götürdüğü merkezde, bilinçaltına yerleşen düşüncelerdir.
Bir gece karanlığında; parkta çimenlerin üzerine serilmiş yatakta annesiyle uyumaya çalışan üç kardeşin en büyükleri, abla vardır basın görevlisinin uzattığı mikrofonun ucunda. Babaları yokmuş, kirasını ödeyemedikleri için evden atılmışlar sokağa ve 15 yaşındaki abla diyor ki:
9 (dokuz) metrekarelik bir odamız olsun, yeter bize :-((
O anda simsiyah gök kubbe yıkılıyor TV seyircisinin başına, az veya çok bu aileye nasıl yardımcı olsam diye hüzünlü düşüncelerin içinde boğuluyor, yardımcı olamamanın verdiği huzursuzlukla o sahneyi ve onları unutamıyor halâ daha...
Duyguların yolu, bilinçaltındaki otağında konuşlanan düşüncelerdir, orada şeklini alır.
Komşu otağda "mantık" ikamet etmektedir.
Duyguların oluşturduğu düşünceler eyleme geçeceğinde mantığa danışırlarsa mesele yok...Mantık, hatasız sonuçlar üretmektedir.
Mantığın hatasız sonuçları derken kişinin yetişme tarzını, sosyal konumunu ve eğitimini, düşünce potansiyelini de göz ardı etmemek gerekiyor. Birine göre doğru olan mantık diğerine ters gelebiliyor ama kesin olanı doğru her zaman her yerde doğrudur.
Duyguların zirve yaptığı yaş dönemi 15- 21 yaşları arasındadır. Bu devrede duygular özerkliğini ilan ederken mantığı ret eder. Onun içindir ki; en çok hatalar bu devrede yapılmaktadır. Öyle hatalar yapılır ki, bir ömrü gölgeleyinceye kadar...
Duyguların etkisi altındaki düşünceler eyleme geçerken mutlaka en yakın bilinen büyüklerden fikir alınmalı, onların tecrübelerinden yararlanılmalı ki sonuç güzel olsun.
Duygular kontrol altına alınabiliyorsa ne mutlu. Her şeyde olduğu gibi "azı karar, fazlası zarar"
Duyguların düşmanı "zan" duygusudur. Sonucu olumsuz olan pek çok olayda kişi kendini müdafaa ederken "zannetmiştim ki" der. Zan hataya götürür.
90-60-90 bayan ölçüleri veya uzun boy, yeşil göz, yakışıklı erkek ilk görüşte karşı cinsi etkiler ve çok zaman sonrasında "sevdiğimi zannetmiştim" diye pişmanlık duygularıyla dile gelir.
Duygu ve düşüncelerin sağlıklı karar verebilmeleri için "zaman" faktöründen yararlanmak lazım. Zaman, olayları açığa çıkaran çok yerde lehimize çalışan sübjektif bir kavram. Aceleci olmak zamana direnmektir, sonucu hüsran olabilir.
Duyguların bir sınırı olması şart bilhassa acıma (merhamet) duygularının. Sınır ihlali çok zaman iki taraftan birinin maddi veya manevi mağdur olmasına sebep olur, "merhametten maraz doğar"...
Ne alaka demeyin, samimiyet de aynı. Söyleyeni hatırlamıyorum ama o söz şöyleydi: "komşu ile samimi olunur ancak bahçe duvarını yıkmadan" Bu söz de sınır ihlali yapmamak gerektiğini anlatıyor.
Öz olarak demek istediğim: sağlıklı sonuçlara götürecek sağlıklı kararlar verebilmek için kontrol altında tutulması gereken duygu ve düşüncelerin mutlaka mantık süzgecinden geçirilmesi ve zaman faktöründen yararlanılması gerekir. Mantığın önde, duyguların arkada bırakıldığı durumlarda en ideal sonuca ulaşılır.
Selam ve sevgilerle...
Yurdagül Alkan.