Bir Parça Uykulu
Sokak sessiz… Kimseler görünmüyor ortalıkta.
Pencerelerde bir iki gölge… Bana mı bakıyorlar? Bu erken saatlerde
oluşan o tılsım beni de değiştiriyor mu bir parça? Herkese daha mı çok
benziyorum? Gözlerinden uyku akan şu genç kız da aynı sihrin etkisinde…
Sanki koca bir ailenin fertlerinden ikisiyiz, pencerelerdekiler de
kahvaltıya bekliyorlar bizi. Kız elinde bir gazete tutuyor. Gazetenin
arasında da bir ekmek… Taze taze kokuyor, mis gibi. Babasının sabırsız
bekleyişi var koşturan adımlarında. Ya da gazeteyi her kim bekliyorsa
onun…
Uyku yüzünden çekilip her zamanki yüzüyle çıksa karşıma
bu kız, güneş tam tepede olsa, eşofmanı yerine şık bir giysi olsa
üzerinde, o giysi gibi kimliğini de giyinse, ben böyle rahat rahat
bakabilir miydim acaba ona? Neyse ki güneş güzel bir yerde henüz… “Daha
vakit var.” diyor. “Eşofman vakti geçmedi. Ben kimim, neyim demeden
düpedüz var olmanın vakti daha… Şöyle bak, böyle gülümse, günaydın de
gibi klişelerden uzak, birbirini farklı bir tarzda selamlamanın vakti…”
“Ne kadar benziyoruz aslında” diyen bir bakış kadar içten bir selamlama tarzı olabilir mi?
Pencerelerden
birinde yaşlı bir adam… Saçları bembeyaz… “İki gün sonra göremezsem
onu” diyorum. O zaman oraya her bakışımda o pencerede ölüm olmayacak mı?
Adam ikide bir dışarı bakıyor, bir şey bekler gibi. Yoksa bu kız..?
Evet,
kız tam da o apartmana yöneldi. “Dede gazeten geldi” diyecek az sonra
belki. Yaşlı bir adamın üşüyen bedenine ılık bir güneş getirecek
dışarıdaki dünyadan. Eğer evde üşüyen biri varsa ve sen de kolay kolay
üşümeyecek bir yaştaysan, evin kapısından çok farklı bir duyguyla
çıkarsın. Dışarıda olmanın anlamını bilerek, dolu dolu basarak atarsın
adımlarını. Evdeki o güngörmüş, yorgun yüzlü insana iç ısıtan türden
haberler getirmek istersin. Bu kız da öyle bir duyguyla, içinde
vazifesini yerine getirmenin huzuru üçer beşer çıkıyor olmalı
merdivenleri şimdi.
Beni de biri bekleseydi evde, yine böyle
acelesiz adımlarla geçebilir miydim bu sokaktan? Yanımdan tek tük geçen
insanlar bedenleriyle yine böyle sıcacık tebessümler gönderirler miydi?
Gönderseler bile ben görebilir miydim? Evet, sırf oradan geçtikleri
için; bu ışıkta, güneşin şöyle bir dokunup çok da sarsmadığı bu sihirli
dakikalarda sadece var olmalarıyla bile gülümsüyorlar bana, hiç farkında
olmasalar da. Belki yüzleri de gülümsüyordur belli belirsiz, kim bilir?
Bir baksam göreceğim belki. Çünkü onlar da aynı ışıkta görüyor beni.
Ilık bir güneş olup dokunuyorum onlara, tıpkı bu saatte dışarıda olan
herkes gibi.
Çayı şekerli içiyorum iyi ki diyorum birden.
Yoksa kaşığın bardağa temasının çıkardığı o neşeli şıkırtıdan mahrum
kalır, yalnızlığı duyumsardım her yudumumda. Eve yaklaşınca aklıma geldi
bu düşünce. Boş odalar, kahvaltı sofrasındaki tek kişilik şeyler… Tek
çay bardağı, tek çatal, tek tabak… Ama şekeri karıştırırken çıkan o
şıkırtı, yalnızlığın tarifini yeniden yaptırıyor insana. “Yalnız değilim
ki!” diyorsun… “Ben varım!”
Evet, bazı sesler ‘ben’ diye birini hatırlatıyor sana. Yalnızlık da o ben’i kaybetmekten başka bir şey değil zaten.
Aslında
yanında birilerinin olup olmaması meselesi değil yalnızlık… Tek başına
da olsan, koca bir kalabalığın içinde de, orada ne kadar varsın sen?..
Çayını karıştırırken çıkan o seste var olduğun kadar var mısın mesela?..
Şimdi bu sokakta olduğun kadar..? Önemli olan bu!
Güneş daha
yükseldiğinde ne olacak peki? Sadece var olmak yetmez olduğunda…
Eşofmanlarını atıp bedensel ve ruhsal olarak her zamanki giysilerine
büründüğünde insanlar, gülümsemek için sebeplere ihtiyaç duymaya
başlayacak kadar uyandıklarında o beyaz saçlı adamı görebilecek miyim
yine pencerede? Onu görecek kadar benzer hissedecek miyim kendimi
başkalarıyla? Yoksa benzemek adına onlar gibi mi davranıp konuşacağım
ben de? Onlar gibi ben de mi atacağım ruhumdan eşofmanları? Üzerine
süslü püslü, içindekini alabildiğine saklayan türden bir elbise mi
geçireceğim? Öyleyse benzerlik onlara değil ruhlarını sardıkları o süslü
kılıflara olmayacak mı?
Hayır efendim, öyle yağma yok! Böyle
bir riyakârlıksa bedeli, tebessüm falan istemiyorum ben. Tamam, gün
ortasında eşofmanla çıkacak da değilim sokaklara. Çok cafcaflı olmasa da
şık denebilecek bir giysi olacak üzerimde benim de, kendine ve
çevresine bir parça saygı duyan her insan gibi. Ama ruhuma gelince iş
değişir. O yine eşofmanlarıyla gezinmeye devam edecek her yerde. Güneş o
an göğün hangi noktasında olursa olsun, hep sabah güneşi değmeye devam
edecek üzerine onun çünkü. Hep bir parça uykulu olacak.
(
Bir Parça Uykulu başlıklı yazı
mavilikler tarafından
19.02.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.