
Tam tuttum ucundan, yakaladım derken sıyrılıveriyor elimden, çok ötelere kaçıyor. O duygu; adını bile koyamadığım… Sadece iyi hisettirdiğini, eskiye dair olduğunu, sıcaklığını bildiğim…
O sokak geliyor gözlerimin önüne… Ve de kadırımında yürüyen bir zamanlarki ben… O duygu o küçük kızın içinde bir yerlerde gezinip duruyor.
Ne oldu da uyandı içinde peki? Ya da genel olarak yaşama dair edindiği izlenimle mi ilgiliydi? Dünya o duyguda karşılık bulacak bir yerde miydi zihninde? Ve de kalbinde…
Ben elinden tutsaydım o küçük kızın; ne derdi bana kim bilir?! Diyelim anlattım ona, ‘gelecekteki kendi’yle karşı karşıya olduğunu; hayret eder miydi acaba? “Yani buraya mı varıyor bu sıcak duygu? Akış bu yüze mi varıyor?” diye sorgular mıydı?
Mantıken bambaşka bir yüze varması beklenirdi bu sıcacık, okşayan duygunun çünkü… Deryalara, denizlere varması beklenen bir akışın böyle bir yere varması, akışın bir yerde kesildiğini göstermez miydi? Çünkü bu duvarlarla dolu, hiçbir şey söylemeyen yüz denizleri değil kuruyup kalmış minik bir dereyi anlatırdı olsa olsa.
“Anlatsana bana!..” derdi belki de, gözleri… “Neler yaşadın da ben olmaktan çıktın?”
En iyisi belli etmeden izlemekti onu, arkasına takılıp… Zihnimde kayıtlı o kadar çok resim vardı ki! Diğerlerinin içinde en nefes alanları… Birinden birini gözümde canlandırmam yetiyordu; hayat bulmaları, beni yerimden çekip içlerine almaları için…
Mesela güneşli bir günü hatırlıyorum. Evimin yakınlarındaki parka ilerlediğimi… O sokağı nasıl da sahipleniyorum her adımımda. Evimin odalarında gezinir gibi bir âşinâlıkla ısıtıyorum bastığım her yeri… Benden bir parça yapıyorum sanki.
O saatlerde birkaç arkadaşım olur mutlaka parkta, bunu bilmenin sevinciyle daha sıklaştırıyorum adımlarımı. Ceyda’yı gördüm bile. Yanında birkaç karaltı seçiyorum. Ağaçların dalları perdelemiş bedenlerini… Yaklaştıkça dalların arası açılıyor, aralıklarda iki arkadaşım daha beliriyor.
Daha fazla sabredemiyor, koşmaya başlıyorum oraya. Bir an önce onların yanına varmak istiyorum. Yalnızlığımı sevmiyorum şimdiki gibi.
Dalların aralanması gibi zihnimde de aralıklar peyda oluyor yavaş yavaş,… Sisler dağılmaya başlıyor, hatırlar gibi oluyorum o arkadaşlarımı... Şimdi çevremde olan insanlardan o kadar farklılar ki!.. O kadar gerçek…
“Merhaba” diyorlar yanlarına giderken; en küçük mesafe bırakmak istemezmiş gibi aceleyle bana doğru yaklaşarak… Yüzlerinde içinde bulunduğumuz o parka benzer, sıcacık bir yer açılıveriyor hemen: Beni içine saklayıp kucaklayan bir bahçe…
"Belki de mesele yalnızlığı sevmemde falan değil, yaşımdadır sadece." diye düşünüyorum. "Küçük bir kızken üzerinde yürüdüğüm sokağı ‘benim sokağım’ yapan o büyü de çocuk olmamdan kaynaklanıyordur… Parkta beni bekleyen arkadaşlarımın çocuk olmasından…
Çocuk gözlerinden bakan insanlarla dolu olması bu kadar sıcak bir yere çeviriyordur dünyamı o zamanlar, belki de… Kirletmeyen, her şeyi olduğu gibi gösteren bir bakışın hâkim olması, o dünyaya…
Belki hiç de farklı değilizdir o küçük kızla ben… Mesele sadece büyümemdir."