Kimsenin sesine ihtiyacım yok benim 
çünkü kendisine sağır bir iç sesin dışında bekliyor suskunluğum 
yani kısacası 
tekerlek patlak 
ses yalıtımı istiyorum sokaklara 
ve mukavvadan ve falçatadan daha arabesk olmasın yaşamak 

anlamayın beni repliği 
ve bir piçin zılgıt gecesi koyuluğunda 
şimdiki zaman ekleri 
papanın testislerine kadar uzanan bir sınav misali 
adaletsiz 
yani kısacası 
kısa 
bu duyguya muhtar bile olunmaz dumanı hangi renktedir 
ki leyen kemiğine Türkçe yaklaşma çapkınlığı ithalatına ithafen 
daha oturmamış bir erezyondan ne bekleyebilirsiniz ki 

hadi ormanları sevelim 
kırkından sonra rumba yapanları da 

kimsenin felsefesine 
kimsenin düddürüsüne 
kimsenin penceresine 
ve tenceresine karışmadan 
yani bir baharat çeşidi gibi 

çünkü otuz iki numaralı odada eskitilmiş mobilyalara uzanmak 
çünkü Pirayeler ve güvercinler 
anlatılmayan intihar girişimlerine benzeyen bir mavi 
yani beyaz bir ışık gördüm demeden yaşamak 

saniyeler sonrası ve öncesinde bir damla aşk 
küflenmiş bir ekmeğin kıyısından ısırmak gibi 
failleri bulunmamış bir buluşla buluşmak 
bir kadının sizi şefkatle aldatmasına göz yumarak 
uyumak 

kel ve göbekli olsanız bile 
karizma çapasına yeltenmeden 
sizi izleyenleri umursamadan 
diliniz dudaklarınızda 
az biraz kuraklık tepeleyerek hiroşima etkisinden kurtulmak 
kısacası insanca bir yalnızlığın beşiğinde 

hadi havaalanlarını sevelim 
oksijene muhtaç olanları da 

çünkü rötar yapma yetisiyle durmuş zihnimizdeki saatler 
çünkü kızıl bir devrimin ex olanlarıyla ayaklarımız çıplak 
hani o deniz suyuna bir kol yüksekliğinde ki tahta iskelede oturuyoruz 
yani beyaz bir ışık işte tepemizde 
ve çimenler kalp krizi geçirmemiş bir ülkenin rengiyken 
yani kömür rezervleri daha yeryüzüne taşınmamış gibi 
ısınmanın tek çaresi sarılmakmış romantizmiyle yaşamak 

kimsenin haddine 
kimsenin düddürüsüne 
kimsenin harbine 
ve kimsenin hakkına karışmadan 
yani bir iyonosfer zarı gibi yırtılmamışızken 

zor mu (soru işaretlerinden kuleleri yıkmak) 

şimdi sen içimin dışımın sesi 
kimseye ihtiyacım olmadığını söyleyen o sesin yalıtımsızlığı olsan 
yani bir göçün geriye dönüş göçü daha göçmemişken üzerimize 
şiir gibi 

şimdi sen ben sen demeyi öğrenmişken 
yani kısacası bir yalanla kapıdan içeri girsen 
yani gerçeğe 
pembe mektup zarflarının içinde saman sarısı bir muamma gibi 
iki kez çalınmamış ve daha ulaşmamış olmadan 
kenarı tutuşturulmamış ve gözyaşlarıyla lekelenmemişizin film karesinden 
siyah beyazı çaldırmadan 
defalarca çalınmış olsa bile umursamadan 
gelsen 

çünkü otuz iki numaralı odada eskitilmiş kelimelere dayanmak 
çünkü soğuk duvarlara şair kalmış bir kabilenin üvey evladı misaliyken 
şüpheli şehir isimleriyle anı tacizlerine yeltenmiş tüm ihtimallere 
sağır bir son bulmak 
hani o sığınma ve arınma düşünseline ayaklarımız çıplak 
hani o çıplak ayaklı çocukların salıncağına tebessüm ederek 
sana zigonların içiçe geçmişliğini şafak sökene kadar anlamlandırmak 
sonrası önemli değilin hüznüyle başbaşa kalmadan 
şiir gibi 

yani bir şairin devrimine 
ben güzel dediysem güzeldir dediğine 
vanilya çiçeğine bulaşmış bileklerime rağmen sessiz kalmışken ruhum 
daha fazla su karıştırarak tamamlamak 
seni bu dilde ne kadar eksiltirsem o kadar işte 

hadi bu tanımsızlığı sevelim 
meşrutiyete muhtaç olanları da 

çünkü anlatmak kadar susmak yaşamak kadar yaşadığını sanmak da yasak...









 
( Şimdi Sen Ben Sen Demeyi Öğrenmişken başlıklı yazı Tolga Baş tarafından 1.03.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.