Hayat mı anlamsız yoksa ben mi diye düşünürken

Gözlerdim Şehrin en yüksek binalarını.

Düşlerdim boşluktaki huzuru ve özgürlüğü..

Ama varırken bu zevke , kısa mesafe bir uçuş misali

Başkalarının uzun uzun sevişmesine neden olacaktım hayatın zevksiz kollarında..

İşte dalmışken bu düşüncelere, sen belirdin bir gün masumca..

ilk baş önemsemedim tabii, kimdin ki sen? Neden ki yani..

Ne farkın vardı? Ama yine de belli belirsiz her gün daha derine kazınıyordun..

Aklımda ve kalbimde.. hem de ben farkına varmadan ve tabii ki sen de..

Gel zaman git zaman bilinç altıma kadar indin.. Aşırı dozda sen arzuluyordu vücudum

Gerçekliğime değil sadece, rüyalarıma bile kilit vurdun..

Hepsi sadece senindi.. Anlamsız.. Ama benim için bir o kadar anlamlıydı hayat..

Artık her şeyiyle dokunuyordu bana, sen dokunur gibi.. Her şey senle olu verdi birden. Sanki ol dedin de oldu, tövbe haşa.. Ama bir tek sen dokunmuyordun bana gerçekte..

Artık zihnim dayanamaz olmuştu senin bu sahte gerçekliğine.. Senin ona sahip olduğun gibi o da sana sahip olmak istiyordu ama harbiden.

Ama küçük bir sorun vardı, seni hayalden gerçekliğe taşırken tamamen yok olabilirdin..

Bu da benim senle yarattığım o inanılmaz, tavşan deliğindeki harikalar diyarımı bir o kadar karartırdı.. Aldığım her nefes bedenime saplanan bir kara mızrak olurdu ve ucundaki zehirle her girişinde damarlarıma umutsuzluk bırakırdı. Kalbim yorulurdu o yoğun umutsuzluğu pompalamaktan..

Neyse dedi tekrar aklım, yine de seni gerçek kılmaya değerdi.. Kuşandı rollerini, takındı rahat tavrını ulaştı sana.. Çok hazırlıklıydı, ya da öyle sanıyordu. Ama yüreğim aklım kadar hazırlıklı değildi galiba.. Çünkü içten içe öyle vuruyordu ki bana, kaburgamı parçalaması işten bile değildi..

Sen saf ben senden saf başladık konuşmaya.. İlk başta tabii ordan burdan..

Ama sen de meraklanmıştın artık neden çağırdı ki bu adam..

Ben de napiyim söyleyiverdim birini sevdiğimi.. Çünkü beklesem yüreğimin susmasını, kıyameti getirir yine de konuşamazdım.. Ama muhabbet uzadıkça daha dayanılmaz hal alıyordu çarpıntılar.. Sanki kendime verdiğim tesellileri duvara söylüyordum, gönlüm beni duymazdan geliyordu.. Derken bu kadar baskıya dayanamayan ben söyleyi verdim 'Sen' diye birden, seeeeennn.. Evet o, değil, bu değil, bu değil.. Şu olamaz seeen..

Artık sen de heyecanlıydın ama benim kadar olamaz.. Yüzünde korku, utangaçlık ve mahcubiyet okunuyordu.. Galiba bu yüzden sevmiştim seni.. Ben ise bir kolu kopmuş cengaver misali hala savaşıyordum.. Öyle bir baktın ki ama yüzüme kalbim birden vaz geçti paralanmaktan.. Unutursun dedin.. Kimseye söyleme dedin.. Dedin de , noldu sanki.? Kendimi o anda saydam bir sis bulutu gibi hissediyordum.. Vardım ama olmayan bir şeyden daha çok yoktum aslında.. Ne hislerim vardı, ne düşüncelerim.. Üzgünmüydüm neydim tam anlamadım.. Ama burda bitmemişti. Gün be gün her şeyi daha iyi anlıyordum.. O an üzülememiştim bile.. Öyle bir hal almıştım ki ne acıyı ne tatlıyı, ne gurbeti ne hasret ne de en ufak bir sevgiyi.. Hatta seni bile.. Tüm gerçek seni bile, sanki biri omuz atsa dağılıp havaya karışacaktım..

( Ben Sende Sen Bende Kaybolurken başlıklı yazı Kaygısız tarafından 12.03.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu