Ahmet Kaya'nın tok sesinden dinlemişizdir: "Hani benim sevincim nerde, bilyelerim, topacım... "
Bunu kendime sorarım bazen Sevinç olarak; "Hani benim benliğim nerde, düşüncelerim, hislerim... " Devam ederim sonrasında annemin masumiyetine dalıp, penceresiz kaldım anne... Hani benim gençliğim nerde...
Çocukluğumdan bahsederek bugünüme gelmeye karar verdim... Bakalım ben nerelere saklanmışım.
"Çok mutlu bir çocukluk geçirdim, her istediğim alındı, bir dediğim iki edilmedi. Bir kez olsun gözümün soğandan yaşardığını dahi bilmem. Hep benim istediğim oldu. Dünya adeta benim etafımda döndü, sanki Güneş'dim. Bir giydiğimi bir daha giymedim, başkalarına da vermedim. Yürümek bir yana otobüse dahi binmedim, özel tahterevanım vardı benim. İşte böyle deli dolu bir çocuğun delisi çıkmış halindeydim.
Sonra büyüdük elbet. Liseli olduk geçen zamanda. Cebimde herkesten çok harçlık vardı. Özel hizmetkarlarım hergün saçlarıma başka bir model verirdi. Kitaplarım altın yaldızlı. Ayakkabılarım göz alıcı... Defter kullanmazdım esasen, katiplerimin biri gider, yorulunca diğeri gelirdi. Üniversite sınavı için bırak alın teri dökmeyi, kurşun bile döktürmedim ömrü hayatımda. Haliyle kazandım elbet. Onca para pul servet ayaklarıma kadar dökülmüş boşuna değil ya! Eğilip de servetime bile dokunmadım. "
Dersem, inanmayın :))
Ne zaman ki kendim için bir şeyler yapmak istesem, önüme hep taş konuldu. Kimisi çocuklarımız okumuyor diyerek bana gıpta ederken, benim ailem okumak istememden rahatsız olurdu. Yarım ağızla sözler duyardım çoğu kez... Alaycı gözlerle bakıp " Sen bu kitapları okuyup duruyorsun, ama ne olacaksın ki!" demeselerdi... Onca zahmetin, sıkıntının, elemin üstüne istediğimi olamadıysam da mücadelemden vazgeçmedim. Hayalim hep bir öğretmen olabilmekti; ben de mahallenin ilkokul çağındaki çocuklarını başıma toplayıp, ütü masasını tahta belleyip ders anlattım onlara ki en azından hevesimi geçirdim... Bu nedenledir öğretmenlerime hayranlık duymam...
Zaman geçti... Bir yandan büyürken hayallerim hiç büyümedi... Onlar hep olmak istediği yerdeydi. Geçen bu zamansa benden çok şeyler alıp götürdü. Çoğu kez kendimden vazgeçtim, benliğimi unuttum... Karşımdaki insanlar yani en sevdiklerim, bilirlerdi ki onları hiçbir şeye değişmeyeceğim. Bildikleri için de hep bunu istediler benden... Tercih hakkım, onlar oldu...
Ne zaman ki kendim için bir şey yapmak istesem, karşı çıkıldı... Yaptıklarımsa bir değer görmedi onların gözünde... Çünkü ben çok güçlüydüm ve üstesinden gelebilirdim... Hep böyle olmamış mıydı...
Şimdiyse, benliğimi arıyorum... Kaybettiğimin farkınaysa 27 yıl sonra vardım... Hep "ben" diyemediğimden belki de... Çok geç kalmış sayılmam sanki.
Not: Akıttığım gözyaşlarımın hesabını bir gün soracağım...
"Ölünce"
Yazmak, sen ne güzel bir iç döküşsün...
*
*
*
Şakayla karışık Sevinçli :)