Lokal hareketlerin rekabet içinde ne kadar kalıcı hükmü olacaktır
fevkalade iyi anlaşılmalıdır…
Soran ve muhatap olan için kalbi
serencam hangi bağlamdadır mücerret bir şekilde açıklığı şarttır…
Teslim edilen akıl ve mantığın,
mukallit kimliğinde ki yakarışların, refah içinde soluklanmanın, hüccetten
maada nefsi maslahatın deşifresi daha ne zaman yapılacaktır merak edilmez ne
hikmetse…İslam coğrafyasının sıkıntılarından kurtulması için öncelikle bireysel
ve toplumsal olarak kul ekseninde ne ile mükellef olduğumuzun bilinmesi aslolan
bir süreçtir…
Vefa konusunda ne kadar duyarlı
olduğumuz sorgulanmalıdır… Nefesin sahibinden bu kadar kayıtsızlıkta zafer
hangi yüzle umulacaktır… Mükellef olmak lâfzîlikten kurtarılarak, kalbi
olgunluğa yeniden davet açılımı yapılmalıdır…
Nizamları ihdas edenler, rekabeti ve
nedenlerini fevkalade iyi biliyorlar… Tebaa olarak soluklanan halk ne ile
muhatap olduklarını hala bilemiyorlar… Kulluğa bakış açısı tahkiksiz ve
kurtarıcılara endeksli olunca kaygısızlık takvayı çok sollu yor…An ve bitecek
zamanın sayfalarında ömrün hedefsizliği, heveslerin ve zevklerin çeşitliliğiyle
terennüm edilince ihsan sadece lafsı olarak paye bulacaktır…
İnsanlar doğup büyüdükleri topraklarda,
mukaddesatın ne olduğunu, henüz kişilikleri tam oluşmadan öğrenirler. Malik
olmak duygusunun, fıtratın gereği olduğu kesin kanaat, ama neye, nasıl ve hangi
ölçülerde olacağının tespiti gerekir. İnsanı adam yapan tüm unsurların, yaşadığımız hayatın içinde bulunduğunu,
bizlere uzak olmadığını bilmeliyiz, bir buket sunan elçinin, tebessüm ettiğini
görebilmeliyiz.
Bizleri bu nadide buketten ve masrafsız
tebessümden, sevgiden, fedakârlıktan alıkoyan unsurlar tarafımızdan bilinmiyor
mu? Bizzat yaşadığımız bu
hayatın manasına bigane kalanlar, mutlaka mezarlara da manzara niyetiyle
bakıyordurlar! Yaşamak zorunda
olduğumuz bu hayatı, çekilemez hale getiren temel unsurları ihdas edenlerin,
aldatılmış olduklarını, bizzat hayatı bahşeden açık ve seçik bir netlikte beyan
ediyor.
Bu yaratıkların kendi akıl ve zanlarına
göre hayatın, ne anlam taşıdığını biliyor olmalarını, kendilerinden emin
olmalarını bir zillet olarak, telakki etmek durumundayız. Tercihlerinin bizimle aynı frekansta olmaması
şaşırtıcı değil, çünkü bunların ortak zaafları tekebbür, enaniyet ve
hıyanettir. Paydaları bu olan
yaratıkların, zulümden, desiseden, entrikadan asla vazgeçmeyeceklerini bilmemiz
kaçınılmaz olacaktır.
Bizler mukallit olmaktan kurtulup,
itminan olarak, kime, niçin, nasıl ve hangi ölçülerde itibar edeceğimizi
bilemez isek, müşahhas bir şekilde, tahkik ederek kanaat sahibi olamaz isek,
yanılgılarımızın kaçınılmaz olacağı muhakkaktır. Hayatımızı ihata eden ve bizleri sürüklercesine alıp götüren, bizi bizden
ayrı bir insan yapan faktörleri tanıyarak, muvahhit duruşunu sergilemeliyiz.
Rahmet vesilesinin öğretilerini,
susamışçasına araştırıp, kanarcasına ve büyük bir ihtimamla deruhte etmek
zorundayız. Toplumun içine
girdiği kutuplaşmalarının temelini oluşturan nedenlere, bir göz attığımızda
anlamak adına zorlanmaya hiç gerek kalmıyor.
Bu bakımdan beni benliğimden
uzaklaştıranlara, kin kusmak kolay olduğu için bunu yapmayacağım, fert bazında
bile kendi ile barışık bir sevgi için kucak açacağım. Hoş görü, ölçülü sevgi, sabır, sebat, metanet
azığım, kin, zan, zülüm ve egom çok iyi tanıdığım nefsimin basamakları
olacaklardır… Toplumları
oluşturan aileler, günümüzde içler acısı zorluklarla karşılaşmaktadırlar.
Fert bazında sonuç daha karamsar,
seçenekler zorunlu tercih hakkı yok, verilenle yetinmek zorundasın, reddetmek
seni çözüme kavuşturmuyor. Demokratik
rejimlerin, en fazla değeri, hak ve hukuku fertlere verdiği bilinmesine rağmen,
bunu uygulamak pek mümkün olmuyor!
Bu bakımdan rejimleri ihdas edenler
maalesef, sürekli başkaları tarafından yönetilmişler ve bağımlı hale
getirilmişlerdir. Dolayısıyla en
fazla hak sahibinden bu hakları zorla alınarak, rejimi koruma adına:
Kimliksiz, kişiliksiz, şekilci, tutucu,
entrikanın, desisenin ve cürümlerin mümessili olan azınlıklara, verildiği
görülmektedir. Toplumu parçalara
bölmek adına; sürekli tahribat yaparak, tehdit etmek ve ahlaki yozlaşmaları
hızlandırarak, çözülmeleri kaçınılmaz kılmayı başarmışlardır.
Asli görevlerinin ne olduğunun
bilincindedirler! Böyle
ortamlarda fert mücadele alanını bulsa bile, kuvvet dengesini
oluşturamamaktadır. Bu nedenle
sinesine çekilip tefekkür etmekten başka bir eylem, yapamamanın acısını
iliklerine kadar yaşamak zorunda kalacaktır.
Ekonomik baskı altında bulunan
fertlere:
Silahın veya silahtan çıkan merminin,
hiçbir anlam ifade etmediğini söyleyebilmek, kâhin olmayı gerektirmez. Ama öyle bir fert düşününki, kendini
tanımlayabilen, en ulvi duyguların hakkını veren…
Neyi, niçin düşündüğünün farkında olan,
seven ve sevginin ne olduğunu bilerek mücadele eden…
Şecaat ve tevazuu dengelemiş, dirayet,
siyaset iklimini teneffüs etmiş bulunanlar.
Dünyayı da içine alan bir âlem hedefine
kitlenerek, hareket ve kuvvetin kaynağını keşfetmiş olanlar.
Ölüm ve rızk endişesini sinesinden
silerek, kalbini sahibine adamış bir âdemoğlu! İşte tekebbür sahipleri, böyle fertlerin çoğalmaması için her türlü
gayret ve eylemlerden ne pahasına olursa olsun kaçınmamaktadırlar.
İnsanlar bire bir bunun farkında
olsalar, yemezler, içmezler böylesi insanları yetiştirmek için her türlü
fedakârlığa katlanırlar. Bu
hedefte olmadığımız müddetçe, kaybetmeye mahkûmuz, tercih hakkımız yok,
verilenle yetinmek zorundayız. Çok teşekkürler ediyorum, cümlemiz için
diliyorum…
Mustafa CİLASUN
℁