Yazan: Sevgi KORKUSUZ
02.10.2012
Gözlerini kapat, sessizce beni dinle. Sana kendimi fısıldayacağım. Bu hissettiğin meltem benim nefesimdir. Teneffüsümle kanına işliyor, tüm hücrelerini dolaşıyorum, sana hissettirmeden. Şimdi sana asaletimi, sevdamı, yüreğimdeki yaraları, görüp geçirdiklerimi, gürültüye karışan sükûnetimi anlatacağım.
Hakanları, kralları, padişahları, sultanları ağırladım; gönlümün has köşesinde. Gönül kalelerimi fethetmek için kılıç kuşanıp kıyasıya cenk ettiler. Benim için kellelerini ortaya koydular. Hepsine sevda oldum ve her sevdalım bana farklı isimlerle seslendi.
Ben, vatanımın boynunda bir pırlanta gerdanlığım. Gıptayla bakarlar bana. Dünyanın gözü üstümdedir. “Benim olsun” davasına tüm cihan baş koymuştur. Kamaşan gözlerle bana baktığında sen de müdavimim olacaksın. Beni tanımayanlar “kendini beğenmiş” sanır. Bilmezler ki gönlümün enginliğini…
Katman katmanım. Alt tabaka, üst tabaka diye sınıflara ayırırdılar beni. Bir tarafımda lüks villalar, dört bir tarafı muhkem malikâneler, yalılar; diğer tarafımda Arnavut kaldırımlı dar sokaklar, gece kondular, varoşlar… Gönlümün kıyısındaki yalılar, arka taraftaki gecekondulara nispet yaparlar. Alt katmanlarımın koyu karanlık sokaklarına hain pusular kurup, beni kötü emellerine alet ederler. Aydınlatılmayan köşelerimde cehaletin darbesiyle can verenlere içten içe ağlarım. Kazalar, kör kurşunlar, beyaz zehirler… Siren sesleriyle her gün yüreğim ağzıma gelir. Kalbimin derinlerine kimleri gömerler, bir bilsen!
Bir yanım yas tutarken, diğer yanım eğlenceye göz kırpar. Benliğimde yaşananlara göz yumarım. İtirazım olmaz, olamaz. Haneme aldıklarıma özgürlüğü verir sonra da izlerim. Bende mutluluğu bulanlar da var, kaybedenler de... Bazen tüm kabahati bana yüklerler. Benden bilirler felaketlerin sebebini. Oysa ben masumum. Yaşananlara ayak uydurup, kendiâlemimde varlığımı sürdürüyorum.
İki elimle iki yakamı tutarım, bütün olmak için. Ne olduğunu bilmediklerim Boğaz’ımdan geçemez. Seçerim, incelerim sonra yutkunur geçit veririm. Hayranlarım, sevdamın en durgun hâline “Altın Boynuz” diyorlar.
Tek gövdemde yedi baş taşırım. Bir tepeden diğerine ezanlarla seslenirim. Bir kubbemden bin dua yükselir semalara. Gökteki hilal gibi yücedir mahçelerim.
Eşsiz güzelliğimin nazar boncuğudur gözlerim. Kızıl sema, mavi sevdayım… Griler beni sıklıkla işgal eder, sanırım beni seviyorlar. Damla düşse gözlerimden, sel olur deryaları doldururum. Gözlerim yaşlıdır ama ağlarken de gülebilirim. Gamsızmışım, öyle diyorlar.
Kızıl-mavi rengim ruhunu okşarken, ufka dizilen nadidelerim gözlerini kamaştıracak. Şimdi sana mavi tonlarında bir efsane anlatacağım. Bir baba, rüyasında biricik prensesi on sekiz yaşına geldiğinde, bir yılan tarafından öldürüldüğünü görür. Baba yüreğinde o gün birkorku tufanı başlar. Kızına eceli konduramaz ve buna bir çare arar. Kral baba, topraktan uzak her tarafı maviliklerle çevrili rüya kadar güzel bir saray yaptırır ve kızını bu altın kafese yerleştirir. Zaman geçer ve on sekiz yaşına eriştiğinde, ona hediye edilen bir üzüm sepetinden çıkan yılan, prensesi zehirleyerek öldürür… Kaderin değişmeyeceğinin bir kanıtı olan bu efsaneyi aklının derinlerine yerleştir. Asırlar önce gönlümün açıklarına demir atan bu saraya baktıkça efsanemi hatırla. Unutma! Beni severken, “Ölümsüz bir köşe var mı?” diye düşünmeyeceksin.
Bir gün kuş gibi kanatlanmak, doyumsuz güzelliğimi semadan izlemek istersen, ihtişamlı kuleme çıkıp uçabilirsin. Bir zamanlar yangın gözetleme merkezi olarak kullanılan bu ünlü kulemle nice bilginlere keşif mekânı oldum.
Her devirde ayrı bir saltanatım vardı. Üzerime sultanlara layık saraylar, külliyeler,hanlar, hamamlar yaptırıldı, en usta ellere.
Galiba biraz kıskandın… Kıskanma! Ben bütün bu hazinelerimi sana açıyorum. Adım adım, köşe bucak gez, gör beni. Açılan her kapıda geçmişim var nakış nakış… Benim motiflerimde medeniyet var, uygarlık var, asalet var... Ben aslında bütün medeniyetlerin beşiğiyim. Hepsini tek tek büyüttüm, olgunlaştırdım.
Zeki bir cengâverin son fethiyim. Onun bana olan sevdası dillere destan oldu. Dağlardan indirdi kalyonları. Fethimle ‘kutlu müjde’ye kavuştu, karanlık çağı kapayıp aydınlık çağı başlattı.
Beni senin şanlı ecdadın korudu, kolladı. Biliyorum bana bundan sonra sen sahip çıkacaksın ve sen de nesline beni armağan edeceksin.
Ben has bahçenin gülü, sümbülü, lalesiyim… Dizi dizi isimlerin tek sahibiyim. Benim adım mavi-kızıl, benim adım sevda, benim adım gözde, benim adım tutku, benim adım…
Bilmem anlatabildim mi?