Gez Gönlümün Saraylarını
En büyük yarınları kurdum aşkına, gecemin çoğalmalarıyla
Birikip gözlerinde gemiler yüzdürdüm sana, kalp atışlarımla
Telli saçlarına gönlümü sürdüm, rüzgâr topladım gözyaşımla
Sultanım ettim seni, şiirlerle kurduğum sevgi imparatorluğuma.
Gözlerindeki sessiz salıncaklara kurulup sevincin en şen kahkahalarıyla yüreğimdeki ağrıları şarkılara yüklemek istiyorum, bakışlarının yılgın hüzünleri ülkeme esince. Gem vurulamamış bütün öfkelerini içinden çıkarıp, bekleyişlerinin salkım söğüt bağlarında, bir o yana, bir bu yana sallamak istiyorum seni gönlümün salıncağında.
Asırlardır çözülememiş, yüreğimizden usumuza yerleşen gölgeli anıların aynalarına onlarca mendil bağlayıp, bir ben olabilmeyi dilerdim yeryüzünde seni böylesine sevecek. Belki, omzumuzdaki yaşam selesiyle, terkimizdeki sevda heybesiyle yorulmuşluğumuza bile boş verir, kederlerimizi kalabalık pazarlarda satardım bir kalemde.
Bak gözlerime şimdi, dudağının kıyılarına çağır şiirlerimi. Kollarımdaki zincirleri kır gülüşlerinle, sensizliğin direncini bitir öpüşlerinle. Biz ki, gün boyu ezbere söylediğimiz sevgi sözcüklerinin başköşelerinde kaskatı bekleyişlerin durağıyız birbirimize. Ağır aksak yürürüz, dağ rüzgârlarıyla birbirimize ulaşır, mangal gibi yürek taşırız içimizde.
Sana en güzel mavilerin tülbentlerden geçtiği ülkeler sunamam. Yataklarını beğenmeyen nehirlerin gürül gürül akışlarıyla bir şarkının içine gireriz belki de. Gönlümüzün ufuk çizgilerinde bilge oturuşlarla ve onurlu sevişlerle tomurcuk tomurcuk sevdalarla topraklardan fışkırırız günün birinde. Silkeledikçe bulutu toprak ana, ürpererek birbirimize sokuluruz tenhalarda. İpeğin rengine, ekmeğin dilimine ve zeytinin yeşiline süreriz ellerimizi birlikte.
Seni anlamaya çalışırken kör kuyulardan sular çekiyor, arıtılmış bir sevginin tasıyla sunarak yüreğine akıyorum. Bilmelisin ki, derin uğultulu bu yeryüzü atlasında ilkbaharımsın sen. Gizli bir yara gibi içten içe kanıyor, kendimi unuttuğum anlarda karşıma çıkıyorsun. Desem ki sana, ‘hep böyle kal, değişme, değiştirme beni’ Perçin perçin yüreğimde yaşatırken seni, en ölümsüz sevilerle, en ağır yüklerle taşırım yine de seni. Anla artık sevdam, katar katar kervanlarım ipekler taşır tenine. Yüreğimdeki en büyük sevda oldun sen, soyun da gel düşlerime.
Gecenin ağlarına türkü sözlerimizle umut süreriz, yakamoz titreşimleriyle. Küreklerimizdeki yosunlu şiirlerle uzak evlerde, yorgun şehirlerde sevgilinin göz kapaklarına gül yaprağı döşeriz, masum öpücüklerle. Yanan avuçlarımızdır oysa biz yüreğimizi serin şafaklara bırakırız. Gün geceden gündüze dönerken günaydını oluruz sevginin, yaşamak türküleriyle gizlilerimize aşkın sofralarını kurarız.
Mavi bir geceden boncuklar topladım sana, yüreğindeki nazarlara takmak için. Gözlerindeki yaşamak iksirleriyle yollar yürüdüm ülkene vardım. Sana şiirler biriktirdim gülüm, gülücüklerinin özlemlerine sarıldım. Ben sana sevdalar derledim gül yüreklim, seven yüreğine bağdaş kurup oturdum. Aşkların en güzelini ezberledim sana, seni sevdikçe insan olmanın şifresini buldum.
Bir bekleyiş ıslığıyla yürürüm özleminin kıyılarında. Deniz, gözlerinden sular çarpar terlemiş alnıma. Dudaklarımdaki tuza karışır özlemin, sararım seni en gizli yerlerimde. Terden sırılsıklam olduğumuz anlarda düşecek parmaklarım göğsüne. Avuçların dolaşacak ıslaklığımda. O alevle döneceğiz sevginin yataklarında ve tek beden olacağız seninle. Yeniden başlayıp yinelenecek sevişmelerimiz günlerce, aylarca ve yıllarca.
Daya yüreğini nabzıma, söylesin sana sevdamı. Hareli gülüşlerinin düş tarlalarında pür dikkat seni dinleyeyim. Damarlarıma zerk ettiğin sevgiyle seni gamzelerinden öpeyim. Bir serçe koyayım avuçlarına ve tedirginliğini resmedeyim. İnfaz sehpaları kurulurken benim için, saçların savrulsun inancıma, göğsüme sığmayan bu seviyle bir umut öyküsü kalır dilimde bir gün nasılsa.
Selahattin Yetgin