İnsanlık tarihi kadar eskiye dayanır büyü ve büyücülük. Egosu şişikler, isteklerine ulaşmak için önceleri biraz gayret sarf ederler, oldurmaya çalışırlar, olmayınca hileli yollara başvururlar o da olmadı son çare "büyü" gelir akıllarına.
Tekâmül etmiş insan, akıl dışı bir yöntem olan büyüyü kabul etmez, olayları akışına bırakmanın en doğru bir yol olduğuna inanır. İnançlarımıza göre büyü yapmak ve yaptırmak büyük günahlardandır. Büyü ile kaderin tecellisi zorlanmaktadır.
İnsanlarımızın maddi ve manevi anlamda doyumsuz olduğu kesin. Egonun zirve yaptığı dayatmaların artık geçersiz olduğu durumlarda maalesef büyüden medet umulur.
Büyü nelerle yapılır:
Araştırmalar sonucu, sabun ve domuz yağının büyücülükte kullanıldığını öğreniyoruz. Muska da bir başka çeşit büyü.
Büyü ile yazı yazmak nereden aklıma geldi?
Akşam bir kaç yakınımla yaptığımız sohbette hayvanlardan açıldı konu. Malumunuz dedikoduyu sevmem, birilerinin yaptığı dedikoduları da dinlemem. Ama konu küçük çocuklar veya sevimli hayvanlar ise :-)) Atların insan dostu oluşundan, eşek sütünün şifasından ve katırların gücünden vs...
Sonra yaşanmış bir at hikayesinin uzandığı büyü sahnesi...
Eşimin akrabası olan bir bey at meraklısı. Elleriyle fındık fıstık ve kuru üzüm yedirir atına, sabah ve akşam üzeri tımarını yapar sonra binerek kısa mesafe bir tur atar döner evine. Yalnız yaşayan adamın arkadaşı artık at olmuştur. Hobi gibi bir uğraş, aşk derecesinde bir sevgi diye anlatıyorlar O'nu ve atını...
Eşimin ifadesi: "bir görsen, tüyleri ışıl ışıl, hani kalçalarının üzerine bir yumurta koysan, yere düşmez o denli besili ve aheste yürüyüşlü."
Kahvehanenin önünden geçerken kahve müdavimleri oyunlarını bırakır, at ile sahibinin geçişini seyrederlermiş.
Derken, tahmin edeceğiniz gibi, kahve müdavimlerinden birisi "bu güzel, herkesin hayranlık duyduğu at benim olmalı" demiş ve atı satın almak istemiş ama hiç satar mı sahibi!
İki kat fiyat da reddedilmiş beş kat fiyat da.
Kahvedekilere alay konusu olmuş bu durum.
Bir kaç gün sonra yine aynı rotada aynı turu atacak at ile sahibi lakin bir yere gelince at çakılmış kalmış orada bir adım dahi atmıyor, zorlamış hayır, devam etmiyor at. Israrlı zorlayışla sahibini görmek ister, bakar, görür ve adımını atar ama attığı o adımla birlikte oraya yığılır kalır at ve oracıkta ölür :-((
Kahvehanedekiler fırlarlar, yardıma koşmak için. Sahibi ağlar atının başında. Diğerleri üzgündürler talip olan kişi bıyık altından gülümsemektedir.
Yol döşeme taşlarla kaplıdır. tamir gören bir yeri vardır o kısımda. Merak ederler, eşelerler ve taşların altına yerleştirilmiş upuzun bir şerit ki üzeri arapça harflerle yazılmış ölüm büyüsü.
Tahmin etmişler kimin yaptığını, yakasına yapışıp hesap soracaklar ama adam toz olmuş ve bir daha da o kahvehaneye uğramamış.
Zavallı hayvandan ne istersin bre vicdansız!!!
*****
Eğitim dönemime rastlayan zamanda memleketimizde, bizim sokakta yaşanan bir başka büyü hikayesi:
Genç oğlan bizim komşu kızına aşık olmuş uzaktan uzağa. Konuşmak falan da yok zaten kasabamızda ayıp karşılanırdı o zamanlar. Şimdilerde böyle değil tabii, çok değişti yaşam
Oğlan tarafının durumu iyi, kız tarafı biraz yoksul ama kızımız güzel hani, beyaz tenli, sapsarı uzun saçlar ve pembe yanaklar. Genç olunca ince yapılı, eh Allah yaratmış yani :-))
Görücü gelirler, kızı isterler oğlanlarına. Kızın babası "hayır" der, akrabalarında beğendiği bir genç vardır kafasında. Baba "hazıra denizin kumu yetmez" der ve çalışkan damat düşünür kızına.
Yine bir red olayı, zengin kasıntı aile hazmedemez yoksul bir adamın kendilerini red etmesini ve ünlü! bir büyücüye giderler.
Büyücünün cebini doldururlar yeşillerle...O zaman banknotlar yeşil değildi belki de. :-))
"Evinize gidin ve uyumayın" der büyücü.
Söylenileni yaparlar merakla bekleyerek...Kimse ne olacağını bilmemektedir.
Cebi doldurulmuş adam göreve başlar, önce avludaki ekmek pişirdikleri fırını yakar bir güzel ısıtır içini. Sonra ağıldan bir küçük oğlak alır, (oğlak, keçi yavrusu) başını okşar, bir şeyler okuduktan sonra bir hamlede oğlağı canlı canlı diri diri kızgın fırına atar ve kapağını kapatır. Oğlak, bağıra bağıra debelene debelene sesi çıkmaz olur kısa bir süre sonra ve....:-((
Oğlak kızgın fırında yandıkça,
Yatağında uyumaya çalışan bizim komşu kızının da içine bir ateş düşer ki...
Su içse faydasız, uyuyamıyor, bir sağa bir sola...I-ıh, kalkıyor, henüz uykuya dalmış olan ev halkını uyandırmadan bir kaç parça kıyafetini koyduğu bohçasını alıp gecenin köründe oğlanın kapısını çalıyor:
-Ben geldim...
Onlar da zaten uyumadan beklemedelermiş.
Büyü ile kurulmuş bir evlilik hikayesi, çocukluk döneminde oğlu, oğlumun arkadaşıydı da,
Zavallı oğlağın suçu neydi?
Yapana da yaptırana da "Cennet yüzü haramdır" diye yaygın bir inanış vardır inançlı kesimde,
Kimseye zarar vermeden sade bir yaşam, huzur, sağlık ve mutluluk getirir.
Selam ve saygılarımla...
Yurdagül Alkan.