ıslak kül zeminlerinde saklansın
sabahların alın teri
başak tarlalarından
kaldırım taşlarına uzansın öykümüz ne çıkar
mataramızda ağlasın suyun aydınlık yüzü
g'ezmek kaç fiil eder avarelikle
incisi kayıp ölü bir kaftan sırtımızda
her kuşun yarası değil midir ateşe basmak
yana yakıla sudan geçmek
yaşamanın köz hali ökselerinden vurulmak
göğün naralarından içmek suyu
bir türkümüz olmalıydı bizim de
ılık ve ıslak
som altından çarşımız
gümüşten mızrak
bir avuç safran hatta
bir de aynamız
baktığımız ipekten fistan
gül diksem gamzelerine
çehrene gömülen gülüşünü yeşertmek adına
gün dönümünden erken düşer misin yola
güneşin cömertliğinde unutarak düşünü
göçmen kuşlarla sevdalanır mısın ufka
nehirler kuruduğunda yatağında konaklıyor yağmurlar
eseceksen eteklerimde değil doruklarımda es rüzgar