Gün gelir
yüreğim umutla beslenir
gönlüm sevinir
Günler geçtikçe sinem
hasretin çehresinden figan eğleyip
çileyi deruhte eder
Aşk için ya sabır der,
nasibi umutla bekler
Elemin sancağını al aşağı ederek,
hikmetin ramına el hak müracaat eder
Şarkılara sordum
bir ah çekerek nafile dediler
Anıların abat olan perdesine dokundum,
her ne sebepse açmamı istemediler
Aklıma sual eğledim,
hani hakikatin sesi söyle diye
o vakti öncelediler
Uzletin bağrında nefeslendiğim
yalnızlığıma gülüp geçtiler
Bir çaresizlik
içinde etrafıma bakındım
Yerlerde sürünen
yaprağın melaliyle aşkı andım,
hali fakirliğimi sessizce kandım
Servilerin efkarını ibretle yudumladım
ve ölümün döşeğinde sevdayı sayıkladım
Yılların kaybolmuşluğun
ruhumun hıçkırıklarına sordum,
çaresiz şaşkınlık yaşadım
İşte o vakit
şairin ve yazarın
halini yakinen anladım
Aynı dili konuşmak ve fakat
aynı duyguları yaşayamadan
yılların hicranıyla yol almak
Kimseye bir kabahat bulmadan
şefkatin bağrından akseden
düşlerle ufuklara uzanmak
Vefanın, nefis ve hesap
mütalaasında kaygı yaşamadan
aşkı sürurla kalpte yaşatmak
Lalenin
nazarından dile geleni,
gülün masumluğundan serdedileni okumak
Tevhidin rahlesinde bir korku
yaşamadan vuslatın şevkine
muhtaçlığı hale anlatmak
Ne kadar dile gelen zafiyetler varsa,
tecessüs kul olmaya mani bir halse
gönülden savmak
Ne cennet için yaşamak
ve ne de cehennemin narında
haşyeti gönülde takva ile tutmak
Ten kokusundan,
nefsin yoran tadımlarından
kalbi korumak
Her hevesin yanan ateşe
odun atarak ruhu sarmasını
gönülden anlayıp bırakmak
Bir zevk için sadakatin
masumiyetini tahrip ederek
şereften azat olmak
Hudutları yok sayarak
hoyratça yaşamak ve kalbin
hicranını anlamadan fani olmak
Mustafa Cilasun