“Kırmızı filizler dalda/
Can çekişme günü değil gülüm/
Eylülün tülü bu yanaklardan akan…”
Sana söz!
Sana yemin;
Kınalar kurumadan
Kapı ayazlarında/
Zilfi kırık bir murada
Tellenecek dallarım/
İsmi lazım değil!
Tutulacak sözler geçerli bu mecliste
Sevmeyi karneye bağlamışlar/
Yoksulluk günlerindeki gibi…
Ölümün adını yeni yetme koymuşlar
Bir gidecek bin gelecek haliyle/
Servet neyler acılara
Kul hakkı parmaklarda
Diken…
Bak ölüyorlar!
Toprakta can
Havada kuş
Suda balık
Zarı dinmiş bir fırtınanın
Meylinde kuşlar/
Yuvaları barut
Gözleri füze
Kanatları
Ateş…
İsli sokak yığınlarında
Kan çanağı avurtlarda kadın
Zırnık sarıyor yaralarına
Sütü kesik damarlarda
İnleyen yamaçların
Bağrında yakıyor
Tenini dağlara
Üryan…
Sonra;
Bir zalim türkü dudaklardan süzülen
Saçlarına ayaz dolmuş mevsim
Mezarlara üflüyor ölüm/
Ne vardı turna
İki çitlembik mevsiminde gelseydin
Bu kadar kırılmazdı tenim
Eylül sözlerinde
Kanarken…