Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir"
Japon düşünür Masumi Toyotome
Hakan öğretmen, İlköğretim Okulu müdürüydü. Okulunda öğretimin yanında, eğitimin de yeterince amacına ulaşabilmesi için “iyi davranışlar gösterme” projesi başlatmıştı. Öğretmenler Kurulu’nda konuyu öğretmenlere aktarmış, öğrencilerin güzel örnekler göstermesi hususunda teşvik edilmelerini istemişti.
Örneğin öğrenci, “kendi isteğiyle yerden kâğıtları alarak çöp kutusuna atmışsa”, “kantinde sırasını çok zaruri ihtiyacı olan arkadaşına vermişse”, “iki “küs arkadaşını barıştırmışsa” vb. güzel davranışlardan birini yapmışsa kurumdaki başarılı öğrencilerle birlikte bu öğrenciler de ailesi ile birlikte tebrik edilerek ödüllendirilecekti.
Bu amaçla sürdürülen projede, kurumdaki başarılı öğrencilerle birlikte, örnek davranış gösteren öğrenciler de tespit edilerek velileri, okula gurur çayına davet edileceklerdi.
Öğretmenler, başarılı öğrencileri not durumlarına göre tespit ettiler. Örnek davranış olarak da, içi para dolu bir cüzdan bularak öğretmenine teslim eden bir öğrenciyi seçtiler.
Törenden bir gün önce, okul müdürü Hakan bey, cüzdanı bulan öğrenciyi odasına çağırarak; “Yarın babanla beraber okula gel. Okulda tören yapılacak. Çay ikramında bulunacağız ve senin bu örnek davranışından dolayı babana ödül verilecek.” dedi.
Öğrenci; “Babam hapiste öğretmenim.” dedi.
Okul müdürü şaşırmıştı, buna rağmen sebebini sormadan; “Öyleyse annen gelsin.” Diyerek sıkıca tembihledi. Çocuk, “peki öğretmenim” diyerek odadan çıktı.
Ertesi gün törene yakın saatte davetliler gelmeye başladılar. Cüzdanı bulan çocuğun da annesi gelmişti. Konuyu tam anlayamadığı için endişeliydi. Okul müdürü Hakan beyin odasına giderek: “Benim oğlum ne yapmış ki beni çağırdınız. Suçu nedir.” dedi.
Okul müdürü; “Oğlunuzun suçu yok. Çok güzel bir davranış göstermiş. Biz de bu davranışını takdir ettik. Onun için kendisini ve sizi ödüllendireceğiz.” dedi.
Bu sefer öğrencinin annesi hayret etmeye başladı: “Müdür bey biz cahil insanlarız. Benim oğlum iyi şeyler yapmaz. Çünkü hiç bizden güzel şeyler görmedi.” dedi.
Okul müdürü şaşırmıştı; “Niye böyle konuşuyorsun hanımefendi, iyi şey yapmaz ne demek? Bak senin oğlun bir cüzdan bulmuş içi para dolu. Getirip öğretmenine vermiş. Bundan daha güzel davranış olur mu?” diye cevap verdi.
Müdürün söylediklerini dinleyen bayan; “Olamaz! Olamaz!” diye avaz avaz bağırmaya başladı.
Hakan bey şoke olmuştu, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. “Bir hata mı yaptım.” diye düşünürken, bir yandan da bayanı teskin etmeye çalışarak koltuğa oturttu, kolonya döktü, su ikram etti, rahatlamasını sağladı. Sakinleştikten sonra sordu:
“Ne oldu hanımefendi yanlış bir şey mi yaptım. Sizi üzecek bir söz mü söyledim açıklar mısınız?”
Bayan bu kez ciddileşerek hayret dolu gözlerle: “Müdür Bey bu çocuğun babası hırsızlıktan hapiste yatıyor. Bizim aile olarak mesleğimiz hırsızlıktır, çalarak geçiniriz. Siz benim çocuğuma nasıl bir terbiye verdiniz ki bulduğu paraları saklayacağına, getirip size teslim etti. Bu nasıl iştir? Yemin olsun ben bulsaydım bu paraları size vermezdim.” diye şaşkınlığını belirtti.
Hakan bey rahatlamıştı. Fakat bu sefer de hayretler içinde kalmıştı. Öğrencilerinin annesi değil de başkası anlatsa iftira der, hiç üzerinde durmazdı. Fakat şimdi durum farklıydı. Zili çalarak gelen hizmetliye ilgili bayanın oğlunu getirmelerini rica etti. Az sonra korku ve telaşla gelen öğrenciye annesinin anlattıklarını aktararak sordu:
“Annenin anlattıklarına ne diyorsun?”
Öğrenci “annemin anlattıkları doğrudur öğretmenim.” dedi.
Hakan bey öğrenciye hitaben; “Sen de hırsızlık yaptın mı?” diye sormadan edemedi. Çocuk susarak başını önüne eğdi.
Artık eski defterleri karıştırmanın yeri ve zamanı değildi. Ortada fevkalade güzel bir örnek vardı ve bunun tadı çıkarılmalıydı. Üstelik de tören başlamak üzereydi.
Hakan bey anneye dönerek:
“Çocuğunuzun bu güzel davranışından dolayı memnun değil misiniz?” diye sordu.
Annenin gözleri dolmuştu: “Kim memnun olmaz ki müdür bey. Siz sadece oğlumu değil bizi de kurtardınız. Böyle dürüst davranan evladın anne babası hırsızlık yapar mı artık?
“ Biz utanırız bundan sonra. Görüşmeye gittiğimizde babasına da anlatacağım. Oğlumuzun bize verdirdiği ödülü de göstereceğim. Yalnız benim de sizden bir ricam var. Yerine getirirseniz çok sevineceğim.” diye minnetini ve şükranlarını dile getirdi.
Hakan bey; “Söyleyin, derhal.” dedi.
Bunun üzerine anne; “Verin elinizi öpeceğim.” diye atıldı.
Hakan bey; “Hayır bu olmaz.” dedi. Fakat gönlünü almak ve işi tatlıya bağlamak için bir teklif getirdi: “Şöyle yapalım. Sizin yerinize oğlunuz elimi öpsün bu şekilde t bağlayalım.” dedi.
Anne boynunu bükerek; “peki” dedi.
Az sonra tören başlamıştı. Çaylar ikram edildi. Diğer başarılı öğrencilerin velileriyle birlikte, bu anneye de “onur belgesi” takdim edildi. Alırken ağlamaya başladı. Belgeyi bağrına bastı sonra da oğluna sarıldı. Birlikte hıçkırarak gözyaşı döktüler.
Okulun bütün öğretmenleri ve davetliler duygulanmıştı. Uzaktan bu manzarayı görenler “ne kadar hassas bir bayan” diyebilirlerdi. Fakat işin iç yüzünü bilenler için gerçekten de dayanılmaz bir manzaraydı. Çünkü Hakan bey de ağlıyordu.
Kendi kendine; “bir denizyıldızı daha kurtuldu” dedi. Öğretmen olduğu için kendisi ile gurur duydu. “Benim de ödülüm bu olsun. Yetmez mi?” diye düşünerek tebessüm etti.
Hakan bey, duygular deryasına dalıp gitmişti. Yüreğinde bin bir renkte kelebekler uçuşuyordu sanki.
Sunucunun “…müdür beyi kürsüye davet ediyoruz” anonsuyla kendine geldi. Alkışlar arasında kürsüye yürürken mutluluktan uçar gibiydi…