Yazıma başlarken tüm öğretmenlerimin “öğretmenler günü” nü yürekten kutluyorum. Öğretmenlerimizin gön dolayısı ile kavuştuğu imkânları, müjdeleri, iyileştirmeleri konuşmak ne kadar güzel olurdu aslında.

24 Kasım Öğretmenler Gün nedeniyle süslü konuşmalar yapıldı, şimdiye kadar hiç gerçekleşmeyen,  bundan sonra da gerçekleşmeyeceği hepimizce bilinen müjdeler verildi. Boş umutlar dağıtıldı. Söylemler ve yemeklerde anlatılan güzel hatıralar yine maziye ısmarlandı. Fakat öğretmenlerin gönlü yine buruk, yine hüzünlü yine sönük geçti. Çalışma şartları ağır, bir o kadar da meşakkatli, hala istenilen, arzu edilen  düzeyde değil maalesef. 

Oysa memleketin en ücra köşelerinde ayak izleri, çağlayan sularında O’nların gözyaşı, sevgili öğrencilerimizin gözünde onların yaktığı umut ışığı var. Her emekte, her çiçeğin nadide kokusunda, medeniyetin her hamlesinde, karanlıkların aydınlanmasında, barışta, sevgide, insanlığın harcında öğretmenin katkısı büyük.

İhtiyaç duyulduğunda köşe bucak aranan, günü geldiğinde, yere göğe sığdırılamayan, baş tacı yapılan öğretmenlerimiz, “mevzuatlar düzenlenirken, iyileştirmeler söz konusu olunca, “yılın üçte birini ve günün yarısını yatarak geçiren memur” tanımlamasıyla haksız ve yersiz yakıştırmalarla yıpratılarak literatürden silinmektedir.

Yıllardır birçok kereler, “öğretmenin çalışma şartlarını iyileştirmek için araştırma komisyonları” kurulmuş, devasa çalışmalar yapılarak iğneden ipliğe tüm sorunları belirlenmiş, umut veren balonlar uçurulduktan sonra da tozlu raflara terk edilmiştir.

Geçmişteki iktidarlar,  öğretmenlerin durumlarını iyileştirmeye yönelik, “bahçeli mi, daire mi, hangi tür evde oturmak istersiniz” türünden anketler bile uygulatmış, ümit pompalayan vaatlerde bulunmuş, sonra da hiçbir şey yapmayarak, hayal kırıklıkları yaşatmışlardır

Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez köylerinde, bedava arsalara ferah bir lojman yapmak çok görülmüş, öğretmenler yıllarca lojman diye tavanı bile olmayan 65 metrekarelik Amerikan tipi hücre evlere tıkılmıştır. Oturduğum için yakinen bilmekteyim.

Öğretmenler kimi zaman da bu köylerde, suyu VC si olmayan tahtadan bozma barakalarda kalmak zorunda bırakılmışlardır.

Yıllardır öğretmenler “ilksan” a aidat ödemektedir, fakat emekli olduklarında umdukları katkıyı görememektedirler. İlksan, kırk yıllık hizmeti olan emekli öğretmene tahminin çok çok altında, cüzi bir ikramiye vermektedir. Bu hizmetle ordudan veya fabrikadan işçi olarak ayrılan birisi bu ikramiyenin birkaç katı fazlasını almaktadır.

Her kurumun sahillerde dinlenme tesisleri olduğu halde, İlksan’ın sosyal tesisleri nerededir? Çok cüzi olanlara da zaten gidememektedir. Emekli olan öğretmenlerimiz tatili unutmuş, kısıtlı maaşları ile ömürlerini öğretmenevlerinde, daha da kötüsü kahve köşelerinde geçirmektedir.

Görevde olanlar dâhil, emekli, hasta, şehit olan öğretmenlerimizden bazıları, yılda bir kez, gün dolayısıyla, program gereği sembolik olarak hatırlanmakta, diğer zamanlarda ahvali, hatırı, durumu nedir bilinmemektedir.

Öğretmenken, ilçeden köyüme dönüyordum. Bindiğim minibüste fazla yolcu vardı. Trafik polisi, öğretmen olduğum için, “fazla yolcuların binmesini neden engellemedim diye” beni sorumlu tutarak suçlamış, köylülerimin yanında rencide ederek yapmadığı hakaret kalmamıştı. İtibarım ve gururum oldukça incinmişti.

Yine köyde öğretmenken, “öğretmenler günü”nde karakoldan çağrılmıştım. “Bu gün öğretmenler günü, programımız var, yarın gelsem olmaz mı?” diye rica ettiğimde, “gelmezseniz biz gelir kelepçeleyerek getiririz” tehdidiyle, programı terk ederek özel taksi tutup, cüzi maaşımdan fahiş para ödeyerek ilçeye gitmiştim.

Gittiğimde de muhatap bulamamış ortada kalmıştım. Sonunda adliyede bir memur, “falan günü mahkeme var, şahit yazılmışsın o gün gelip ifade vereceksin” diyerek başından savmıştı. O günüm heba, cüzi maaşım heder edilmiş moralim altüst olmuştu.

Bu mudur öğretmene verilen değer, önem, sevgi, hoşgörü?... Bu mudur Öğretmenler Günü’ne verilen değer? On beş yıl köylerde öğretmenlik yaptım. Köye gelen amirlerimden bir taltif, ufacık bir moral, küçücük bir destek göremedim. Muhtar bile öğretmene “ben senin amirinim” gözüyle bakmaktadır.

Bir defasında muhtarla ufak bir konuda tartışmıştık Bana, “sen benden sorumlusun, benden habersiz hiçbir yere gidemez, adımını bile atamazsın” diye aşağılayıcı, küçük gören duygularını yansıtmıştı. Bu örneklerden, beceriksiz pasif ve pısırık bir mizacımın olduğu sakın anlaşılmasın. Öyle olsaydım zaten müfettiş olamazdım. Anlatılanlar benimle ilgili değil, tüm öğretmenlerimin sıkıntıları elbette. Hangi birini yazsam ki…

Öğretmenin amiri, lüzumsuz müdahale edeni ve derdi çok… Bu yüzden zaman zaman velilerden bile üzücü sözler işitmekte. Hatta az da olsa öğrencilerinden hakaret, tehdit ya da şiddet bile görmektedir. Bunun örneklerini de müfettişliğimde, “inceleme ve soruşturmalarda” bizzat görerek yaşadım. Öğretmeni, çocuğumun yanında durarak moralini bozup sınavda başarısız olmasına sebep oluyor” diye şikâyet eden velilere rastladım.

Diyeceğim o ki; saygınlık, itibar, değer verme lafla olmuyor. Öğretmene değerli olduğunu yaşatmak, hissettirmek “öyle olduğuna” ikna etmek gerekir. Eskiden köyde kasabada şehirde öğretmeni gören halk esnaf ayağa kalkar saygı gösterirmiş. Artık bunlar tamamen hayal. Emekli olan çoğu öğretmenimiz geçinemediği için mesleğine yakışmayan işlerde çalışmak zorundadır.

Her türlü koşullarda devletimizi en ücra köylerde temsil eden, şerefli Bayrağımızı buralarda dalgalandıran, İstiklal Marşımızı gururla, şevkle minicik çocuklarımızın yüreklerine taşıyan vefakâr ve fedakâr öğretmenlerimizin de her birey gibi rahat ve huzurlu ortamlarda çalışmaya ve mutlu olmaya hakkı var elbette.

Fakat ne yazık ki herkese mutluluk reçeteleri sunan, insanlığın huzuru için heba olan öğretmenlerimiz, kendilerini rahatlatacak koşulların özlemi içindedirler.

Artık “Öğretmenler Günü”, öğretmenlerimize üzüntülerini, kırgınlıklarını küskünlüklerini hatırlamaktan öteye gitmeli, mutluluklarına katkı sağlayan güzel imkânlar sunulmalıdır.

O’nlar senede sadece bir gün süslü laflar duymak, “değerli” ve “önemli” olduklarını dinlemekten ziyade, her zaman ve her ortamda, karşılaştıkları olaylarda ve muhatap alındıklarında, “gerçekten değerli ve önemli olduklarını” yaşayarak hissetmek istiyorlar.

Bu da ancak, eğitimlerinden tutun da istihdam, maaş ve sosyal yaşantılarına kadar, tüm sorunlarının giderilerek, her türlü iyileştirmelerin ve en iyi şekilde yetiştirilmelerinin sağlanması ile mümkün olacaktır.

Günümüzü güzelleştirecek ve yarınımızı inşa edecek olan kesinlikle öğretmenlerdir. Bu gerçeği herkesin ve özellikle de yetkililerin unutmaması ve gereğini ivedilikle yapması geleceğimiz için elzemdir. Oturmadan önce yüreğe dokunan söylemlerle umut olan yetkililer, oturduktan sonra o koltuğun gizemine kapılırsa vaatler de masal oluyor ne yazık ki.

Güne adlarını vermekle değerli ve önemli kılan fedakâr ve cefakar öğretmenlerimizi, özverili emekleri ve yüreklerindeki hizmet aşkından ötürü kutluyor, emeklilere sağlıklı ve mutlu bir hayat, çalışanlara işlerinde başarılar diliyorum.

Sevgiyle kalın…

 

 

                                                                                        Seyfettin KARAMIZRAK

 

( Öğretmenler Günü’nün Ardından başlıklı yazı KARAM-41 tarafından 29.11.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu