(Taksi mi Füze mi?)

 

İçeriyi sessizlik ve karanlık kaplamıştı. Orhan karanlıkta ısınmaya çalışarak kulağı tetikte, hala benzinliğe girecek bir araç bekliyordu. Oysa aracın gelmesi yetmiyordu. Ayrıca da görev yaptığı kasabaya doğru gitmesi gerekmekteydi.


İhtimali çok az bir durumdu bu. Ancak yine de umutlu olmak istiyordu Orhan. Ne kadar zaman geçti bilinmez,  bir otomobil sesi duyuldu, sonra da korna sesi. Orhan yatanlara seslenmeden, görevlilerden birisi hemen kalktı. Belli ki böyle durumlara alışık ve tetikteydiler. Kalkan delikanlı giyinerek dışarı çıktı. Orhan’ da arkasından takip etti.


Benzinlikte bir taksi, yanında da üç kişi duruyordu. Görevli delikanlı “hoş geldiniz nereye böyle” dedi. Gelenlerden birisi; “yukarı, baraja doğru” diye cevap verdi.


Orhan sevinçten bağıracaktı neredeyse. Kendini zor tuttu. Çünkü baraja giden yol, görev yaptığı kasabadan geçmekteydi.


 Benzinci, “burada bir öğretmen var, bizim kasabadan, O’nu da geçerken bir zahmet evine bırakır mısınız?” dedi.


Orhan, “tabi tabi, neden olmasın” sözlerini duyduğunda, bir solukta içeriye girerek bavulunu kaptığı gibi taksinin yanına geldi.


“Ben Orhan öğretmen” diye kendini tanıttı gelenlere. Benzinci delikanlı da, “hocam hadi şanslısın, kasabadan geçiyorlarmış, sizi de alacaklar.” dedi.


“Teşekkür ediyorum, duydum konuştuklarınızı, yardım ve ilginiz için de minnettarım” diye cevap verdi Orhan.


O arada gelenler benzin almışlardı, “Hocam tamamsak gidebiliriz” dedi  içlerinden biri. Tavrında bir tuhaflık vardı san ki, kelimeleri yayarak konuşmuştu. Umursamaz ve dalgındı.


Orhan bavulu bagaja koyarken, “ne ise ne, her şeyden kuşkulanır oldum, buna da şükür, yoksa burada sabahlayacaktım neredeyse” diye kendisine çıkıştı. Sonra da taksinin arka kapısını açarak girip oturdu.


Üç kişiden biri öne, diğeri de Orhan’ın yanına oturdu. Şoför taksiyi çalıştırır çalıştırmaz, taksi roket gibi yerinden fırladı. Orhan kafasını vurmamak için, son anda ön koltuğu elleriyle tuttu. Her kes  bir ileri bir geri gitti geldi.


Şoför, “özür dilerim biraz ani oldu, fakat korkacak bir şey yok, her şey yolunda” dedi. Sonra da sert bir manevrayla benzinlikten çıktı.


 Orhan, bir anormalliğin olduğunu  sezer gibi olmuştu. Şoför özür dilemesine rağmen tavrını değiştirmemişti. Oldukça hızlı ve sert kullanıyordu aracı. Üstelik de taksinin içi alkol kokuyordu.


Durumun vahameti  anlaşılmıştı, görülen o ki, bunların üçü de alkollüydü. Fakat sarhoşluk dereceleri nasıldı, bunu kestirmesi zordu şu anda. Yapılacak iş, hız yaptırmadan, yolculuğu selametle tamamlamaya çalışmak olmalıydı.


Orhan bu duygularla şoföre hitaben; “biraz hızınızı keserseniz iyi olur, yol kaygan ve virajlı malum” dedi.


Taksinin hızında herhangi bir değişme olmadı, şoförün de aldırdığı yok gibiydi.


“Merak etme hocam seni adrese sapasağlam teslim edeceğim. Bu yolların ciğerini bilirim. Her şey kontrol altında, sorun yok” dedi. Sözünü daha bitirmişti ki taksi bir sağa bir sola zikzak çizmeye başladı.


Orhan korkmaya başlamıştı. Bu gidiş hayra alamet değildi. Bazen acı bir frenle öne fırlıyor, ardından da virajlarda yanlara savruluyorlardı. Yol gitgide karanlıklaşmaya ve dikleşmeye başlamıştı. Bu durum daha da endişe veriyordu.


Aslında korkan sadece Orhan’dı, diğerlerinin umurunda değildi. Taksiyi sürmeyenlerden biri horluyor, diğeri de sigara içiyordu. Belli ki, tehlikenin vahametini görebilecekleri durumda değildiler.


Orhan nerede olduklarını kestirmeye çalıştı, kasabaya ne kadar kalmıştı bilemiyordu. Tekrar şoföre seslendi:


“Biraz dikkat edin de okulu geçmeyelim, lojmanda inmem lazım,” dedi.


“Merak etme hocam daha var” dedi taksiyi süren. Orhan önünü göremiyordu, başını cama dayayarak dışarıyı incelemeye çalıştı. Biraz dikkat edince, evlere, ağaçlara benzer karartıları fark eder gibi oldu.


Bunlar bu hızla beni kasabadan dışarı çıkaracaklar galiba, en iyisi buralarda bir yerde ineyim” diye düşündü. Aceleyle şoförü uyardı;


“Galiba kasabaya girdik, beni uygun bir yerde indirir misiniz lütfen” dedi.


Tamam hocam derhal” diye cevapladı şoför. Vites düşürmeden, sağa kırarak frene bastı. Beklenmedik acı fren sesiyle taksinin içi birbirine girdi.


Orhan da koltuğa toslamıştı. “Ya sabır” çekerek doğruldu, kapıyı açarak dışarı çıktı. Bagajın açılmasını beklerken, taksi birden haraketlindi.


Orhan telaşla “ bir dakika” diye bağırdı. Taksi on metre ötede tekrar cıyaklayan bir sesle durdu. Orhan koşarak taksinin yanına gitti, bavul işareti yaptı.


Arkada oturan genç sallanarak inip bagajı açtı. Orhan bavulu aldıktan sonra sükûnetini korumaya çalışarak “teşekkür ederim zahmet oldu” dedi. Karşıkinin bunu duyacak hali yoktu. Ses çıkarmadan yalpalayarak taksiye bindi, karanlığa doğru hızla gözden kayboldular.


Orhan ortada kalakalmıştı, hava soğuktu yerlerde azda olsa kar vardı. Keskin bir rüzgâr yüzünü kamçılarken, nerede olduğunu kestirmeye çalıştı.


Etrafı tamamen yabancı gibiydi. Geldikleri istikamete doğru yürümeye başladı. Bir yandan da tedirginliği artıyordu.


“Yoksa yanlış  yerde mi indim" diye telaşlandı. Azıcık daha yürüyünce rahatladı, okula doğru giden yolda olduğunu anlamıştı.


Demek ki o hızla okulu hayli geçmişlerdi. Az sonra lojmanın kapısına ulaştı. Bu kadar üzüntü ve stresten sonra savaştan eve döner gibiydi. Eli kapı ziline doğru giderken “ohh” diye derinden derine soluk alıp verdi. Oldukça rahatlamıştı. “Buna da şükür” dedi usulca.


Kapının zilini üç kez çaldı, bu kendine özgü bir parolaydı. Böyle çalındığında, eşi Orhan olduğunu hemen anlardı. Az sonra pencereden, içeride lambanın yanışını fark etti.


“Kim o” diyen tanıdık sese “benim “diye cevap verdi. Eşi “neden çabuk döndüğünü” merak etmesin diye, tebessümle kapının açılmasını bekledi. İçeri girdiğinde saat gecenin 03.30 u civarıydı.


“Hoş sefa geldin, hayırdır, erken döndün” diyen eşine gülümseyerek, “hoş sefa bulduk, şimdi uyumak zamanı, yarın paylaşırız, şükür sağ salim döndük daha ne olsun” dedi.


Orhan, yolda başına gelenleri kastederek ucuz atlattığı için böyle konuşmuştu elbette ki. Okuldan kovulduğunun travması, yüreğinde sızlamaktaydı oysa. Fakat bunları şimdi anlatacak moralde ve güçte değildi.


“Yarın, daha mantıklı ve sakince anlatırım” diye düşündü.


Aç mısın” diye merakla soran eşine, “çok yorgunum, bir an evvel uyusam iyi olacak” dedi.


Görünen o ki, yarın, farklı bir gün olacağa benziyordu.




( Tükenen Umutlar-4 başlıklı yazı KARAM-41 tarafından 9.02.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu