UTANIYORUM
aynaya baktığında kendini nasıl görüyorsan
işte mende seni kalbimin aynasında görüyorum
üzerime dökülen toprağımsın
dilimin söylemediğini
yaralı yüreğim söyler
elin kesildiğinde nasıl acı çekiyorsan
mende sensizliğinin acısını çekiyorum
sen mutlusan
men ise sensizliğine her gün ağlıyorum
güzeliğini yaralı yüreğimin
kalemiyle yüreğime çizdim çiçek yüzünü
ağlayan bir insan görürsen
bilki benim
çünkü men hasretine ağlıyorum
terk edilmiş sokak kenarına bırakılmış
bir insan ceseti görürsen
bilki o benim
çünkü meni sevmeyen yüreğinin kurşunlarını sıktım kendime
sensiz doğamıyorum,sensiz olamıyorum
sensiz teselli olamıyorum
seni gizlice sevmek,sevdalanmak öldürür meni
ellerim titrer,yüreğim acı çeker
şu garip yoksul yaşantımla seni seviyorum demeye
utanıyorum senin karşına bu garip halimle karşına çıkmaya
sana kavuşamasamda şunu bilmeni isterimki
seni hiç ama hiç unutmayacam
utanıyorum kraliçe güzelini sevmeye aşık olmaya
her söylenen sevgi sözleri
insanı yüksetmez
yılan gibi zehirler,öldürür
ele gelin gideceğini duyunca
bilsen ne kadar çok ağladım
avuç içerisinde çok ağladım zalim kaderimize
mezar toprağımsın
toprak yorganımsın
sana olan sevgim,sevdam
kara toprak gibi gömüldü
utanıyorum seni sensiz yüreğimde yaşatmaya
eğer bir gün gelin olup gidersen
arkandan yüreğimden kanlar akıtıp döktürdüğüm
kanlarımla yüreğimin toprağına yazacam adını,sevdanı
para,zenginlik,sahte insan sevgisi
doyurmaz mutluluğun gözünü
insan sevgisi ellerde sallanan beyaz mendil gibi
sallanır,düşer,sallanırsın, ezilirsin,
yada çakmak çakıp yakarlar
biliyorumki mutlu değilsin
kesilen canlar gibi acı çekiyorsun
gözlerin değil,yüreğin ağlıyor
saralmışsın çiçekler gibi
ağzın,dilin mutluyum diyor ama
yaralı yüreğin mutsuzum acı çekiyorum diyor
belki aynaya bakarak kendi kendine
mutluyum,hemde çok mutluyum diyorsun ama
yüreğinin dili,ağzı öyle demiyor
ağzının,dilinin söylediğini değil
acı çeken yüreğinin sesini dinle
ve ona göre hareket et
kul kuldan çeker yüce allahtan değil
boşu boşuna kendini kandırma
yazık olur çiçek güzelliğine
hayat yaşamı beyaz gelincik gibi
hoş,güzel,pırıl değildir
yüreğin nasıl evsiz,yuvasızsa
sende birgün evsiz,yuvasız kalırsın
insanlık şeytan,azrail oldu
kolaymı her insan ölümsüz sevgiyi,sevdayı üzerinde taşımak
utanıyorum zoruma gidiyor
nasıl sana kavuşurum söylemeye
hayellerimde,rüyalarımda bile sana kavuşamıyorum
kaldı gerçek hayatta nasıl kavuşayım
ayrılığın tuzunu yaralı yüreğimin yarasına serptim
yaralarım,canım yanıyor
sensiz uğruna döktürdüğüm
göz yaşlarım bile acıtıyor yaralarımı
istesemde sana kavuşamam
hasretinle gece,gündüz
gizlice ağlıyorum adını sayıklayarak
yalancı dünyanın gecesi,gündüzü varsa
sensizde gecelerim uykusuzdur,gecelerim yoktur
şimdi nerelerdesin,hangi yürek kollardasın
her uçuşan sevgi kuşlardan hep seni soruyorum
kör kurşunlarda ölmektense
çiçek,melek ellerinde ölmeyi tercih ederim
gece,gündüz yüce allaha dualar ediyorum
seni bana kavuştursun diye
dedim ya utanıyorum seni
bu yaralı canla sevmeye,sevdalanmaya
belki bu sevda,sevgi sözlerim son olabilir
bilinmez ama belki bakarsın
bir gün ölüp beyaz kefen giymiş
kara toprak olurum
meni sevdanın mezarına,toprağına göm
ben böylesi adeletsiz kadere isyan ederim
dilim kesilir,canım yanıyor
seni sensiz gecelerde seni anlatmaya
geceler nasıl karanlık,görünmezse
sensiz hayatım,yaşantım karanlıktır,görünmezdir
hangi türküleri dinlesem seni anlatır
gözlerinin yaşı men olayım
bilmiyorum ama yüreğim nasıl
dayanır ayrılığına
kimbilir acılar içerisinde ölüp toprak olacak
şimdiki halim,yaşantım
yaralı ceylandan beter
beterin,beteri olmuşam
elim,ayağam,yaramsın
ne damım,ne sevdam,
nede yaşam ağacım kaldı
allaha açtım ellerimi yavraldım
elim,ayağım,yaram,canım olan
çiçek güzeline meni kavuştur
senden başka birşey istemiyorum diye
biliyorumki,inanıyorumki
yüce allah kavuşturur
biliyor seni ne kadar çok istediğimi
şu yalan dünyada kullara kul olmuşuz
seni ele vermektense
mezar,toprak olurum daha iyi
seni hiç değişmem dünya güzellerine
bu saatten sonra herşeyi senin
vicdanına,merhametine ve
yüreğinin sevgi sözlerine bırakıyorum
sana son sözüm dürüst ol
sözünde dur
zaza mahsun tuğrul