Olmazlığına çıkan yolların kıyametinde
Hüzne sapan yılların satır aralarındayım
Kanla sulanmış bir patikadan geçiyorum
Ayaklarımda aşkın hicazkâr nasırları
Gizli bir gölge izliyor varlığımı
Ve ben
Şarapnel varlığının mayınlı ovalarında
Birazdan patlayacak yokluğuna
Hükümsüz ayaklarımı sürüyorum.
Yanık bir zemherinin isi var avuçlarımda
Ateşin hücrelerinden çıkardım yüreğimi
Miadı hesaplanmamış yolculuklar deminde
Bazen muştulu bir sonsuzluk yolculuğum
Kimi karanlık bir menzilde titrek bir ışığım
Kayıp düşerim bir kaldırım kıyısına
İçimin korsan kayalıklarında
Hıçkırarak ağlasa da öksüz bir çocuk.
İçi doldurulmamış baharlar var gönül heybemde
Aklımın yamaçlarından gelip geçiyorsun hızla
Anlar biriktiriyorum rüzgâr koylarında
Tortulu bir bekleyiş peronunda
Yalnızlığımla sohbetteyim
Gecikmiş kuşlar geçiyor ufkumdan
Sessizliğin yaylarını sürtüyor kemanına bir kız
Dudağında hicranlı bir yağmurun tınısı
Aşk seğiriyor yorgun göğsümde
Öfkeli bir deniz kasabasındayım
Martılara şiir atıyorum nicedir.
Müebbet bir ayrılıkmış yokluğun
Bilesin ki yar
Kimi dudaklarıma götürdüğüm bir bardakta
Olup olmadık bir zaman çığlığında
Sokulursun asi kırılganlıklarıma
Güneşin kekre ışıkları saklanırken küresine
Utancın pusatsız iklimlerinden geçerek
Sığınırsın gülüşlerimin tarumar seherine
Oysa ömrümce tutukludur bedenim
Yüreğimi alabora eden gözlerinde.
Birazdan direnci kırılır nasılsa mevsimlerin
Susuz bir yaz olursun usançlı gövdemde
Daralmış bir ömrün son sözleri dökülür dilimden
Giyotinlere yatırılmış başımda umarsız bir ağrı,
Parsellere bölünen ruhumda isyan olursun
Sancılar soyunursun yeniden yalnızlığıma
Kanayan dudaklarının perdesini çeker çocuklar
Düşerim nasılsa birazdan gül yüreklim
Şaşkın bir pervane böceği gibi
Yüreğinin dibine.
Selahattin Yetgin