Mevsim güzdü..
Havalar soğumuş, hafiften yağmurlar başlamıştı. Sabahları her tarafa kırağı düşüyor, bunlar daha sonra dona dönüşüyordu.
Bağlar ve bahçeler bozulmuştu. Dallarda kıyıda, köşede saklanan üzüm salkımları, elmalar ve erik kuruları kalmıştı. Üzümleri arılar ve kuşlar yemiş, sağlamını bulmak oldukça zordu.Asıl kalanlar ise lahana ve turplardı.Bu iki sebze soğuk yiyince daha tatlı ve dayanıklı olurlardı.Bu yüzden onlar en son sökülüyordu.Böylece soğuk alan turp ve lahanalar kuyulara gömülüyor ve çillenmeleri önlenerek kışın istenilen zamanda ihtiyaca göre çıkarılarak mutfakta kullanılıyordu.Bu yüzden biz çocuklar en son sebzeleri bekliyorduk.Kimse çalmasın ve hayvanlar yemesinler diye...
Köyümüzün üç tarafı yüksek tepelerle çevriliydi. Alt yanı açık,oralar düzlük olduğu için bağ ve bahçeler bulunuyordu.Ben ve amcamın kızı Maviş bahçeleri bekliyorduk.Her sabah erkenden kalkar,elimizi yüzümüzü yıkadıktan sonra çorbamızı içer koşar adımlarla bahçelere gelirdik. O zaman köylerde ne çay ne de şeker çoktu.Bazı evlerde bulunur,çocuklara çay içirilmezdi.Bahçelerimiz yakındı.Onlarınki dere kenarında, bizim ki biraz daha yukarıdaydı.Her sabah gelince ilk işimiz çalı çırpı topluyor,ateş yakıyorduk .Ateşin yandığını gören komşu çocuklarda geliyor,
hem ısınıyor, hem de oyunlar oynuyorduk.
O gün yine öyle oldu. Kocaman bir ateş yakıldı. Etrafında toplanıldı. Benim yaşım küçüktü. Amcamın kızı sekiz-dokuz yaşında vardı. O zaman henüz köyümüzde okul yoktu. Okula gidende yoktu.Bütün köy çocukları ya hayvan otlatır, ya bağ bahçe bekler veya çelik çomak oynardı.Biz de şimdilik bağ-bahçe bekleyenlerdendik.
Ateşin üstünden atlama oyunu başladı. Büyükler buna “simsim” diyordu. Ateşin üstünden en iyi atlayan Maviş’ti. Bense küçük olduğumdan atlayamıyor, çevresinden ellerimi çırparak dolaşıyordum. Oyun çok zevkliydi. Böylece hem oynuyor hem de ısınıyorduk.Bu ne kadar sürdü?...Sonra ne oldu?...Tam olarak hatırlamıyorum.Birden Maviş’in entarisi ateş aldı.Yanmaya başladı.Bütün çocuklar can havliyle bağırıyorlardı;
---Maviş yanıyor, Maviş yanıyor!
Çığlıkları duyan yakındaki köylüler geldiler. Ama elbiseler öyle tutuşmuştu ki,ancak itfaiye söndüre bilirdi.O da köyde yoktu.Suyu getirmeye kova yoktu.Kimisi yanan elbiselerin üstüne toz-toprak attı.Kimi ayaklarındaki kara lastikleri çıkararak dereden su taşıdı.Herkes çaresizdi.Bu çaresizlik içinde sekiz yaşındaki amcamın kızı gözlerimizin önünde cayır cayır yandı.O uzun siyah saçlar ve mas mavi güzelim gözleri de yandı,gitti.Çok korkmuştum.Bir kenarda tir tir titriyordum.Köylülerden biri beni görmüş olmalı ki yanıma geldi.Yüzüme okkalı bir tokat attı.Sonra;
---Burda durma... Koş evinize git,dedi.
Tokat biraz aklımı başıma getirmişti. Arkama bakmadan koştum. Zaten bakacak halimde kalmamıştı. Eve nasıl geldim? Bilmiyorum.
Annem alt kattaki damda ekmek yapıyordu. Kapıya dikildim. Ona baktım.Annem beni görmüş olmalı.Oklavayı attı.Ayağa kalktı.Benim yanına koştu.
---Ne oldu oğlum, dedi. Bu ne hal? Birimi bir şey yaptı?
Ben hala titriyordum. Yarı duyulur,yarı duyulmaz bir halde;
---Maviş öldü, dedim.
--- Sen ne diyorsun, dedi? Ne oldu da öldü?
Sadece;
--- Yandı, dediğimi hatırlıyorum.
Annemin kucağına yığılmışım. Gerisini hiç hatırla mıyorum.
Ama senelerdir rüyalarımda hep o yangını yaşadım. Ta ki büyüyene kadar!
Maviş,adı gibi çok güzel bir kızdı.Beni de çok seviyordu.Ben de onun sayesinde lahanalarımızı ve bahçemizi bekliyordum.
O günden sonra beklemeyi bıraktım.Babam hemen lahanaları kesti.Turpları söktü.Erkenden kuyuladı.Bense uzun süre üzülerek gezdim.
Bu olay günlerce köyümüzde konuşuldu.Köylü unuttu ama ben hiç unutmadım.Hep kalbimin bir köşesinde o günü ve o acıyı taşıdım.
Kemal DOĞANAY