- Olur, gideriz diyen gözlerim buğulanmıştı, gözleriyle beni seven ablamla sarmaş dolaş olmuştuk bile. Ablam Güzin'e dönüp sarılarak - Varlığın beni mutlu etti, iyi ki kardeşimin yanındasın canım demişti.
Tekrardan bana dönüp - Bak, babam ne der, ne söyler yok, yani senin için olmayan baba, benim içinde yok! İçimdeki nefreti biraz daha büyütmüştüm, annem ah annem demiştim, dişiyle tırnağıyla besle büyüt, gün göreceği, emekliliğinde rahat edeceği sırada başına gelene bak! Sevgilisini annem tanıyor mu?
Ablam - Tanısa ne olacak ki, bunun dönüşü mü olur, yoksa annemin kadını bulup rezillik çıkaracağını mı sanıyorsun? Ben - Tabi ki hayır ablacığım, annem gururundan asla ödün vermez, bizleri yetiştireni bilmez miyim!
Bunun üzerine ablamın yüzü kızarmış ve bana - Nasıl utanıyorum senden, babam seni evden kovarken, neden beni de kov deyip itiraz etmedim, aslına bakarsan annemin o an ki sesini çıkarmayışı, senin ertesi gün eve gelip, özür dilemeni bekliyor olmasıydı, ama evde ki pazar, çarşıya uymamıştı Ergün dediğindeyse - Tamam ablacığım kendini helak etme artık, sana en küçük gönül kırgınlığım dahi yok. Anneme de kırgın değilim ama babama bu denli ödün vermeyip, kendini boş yere üzmemeliydi.
Bir evlat nasıl dışarıya atılıp dışlanır, evcil hayvanlar dışarı atılmazken! Öncelikle peder bey burada yanlış yaptı, ve yanlışı yanlış getirdi, bak belasını nasıl da buldu diyeceğim ama, olan can anneme oldu. Burnu sürtülsün denen çok da yaramaz bir evlat değildim, bu saatten sonra yüzünü dahi görmek istemem dediğimde Ablam - Yine de öyle deme, ayağına taş deyse, biz üzülürüz Ergün. Zaten kadınla beraber oturuyor evden tamamıyla ayrıldı.
Ben - Sende haklısın yoksa ben o eve nasıl gire bilirdim dediğimde Güzin yüzüme bakıp - Hadi artık uzatma sende, yeter bu kadar sitem ettiğin hem seni duyan mı var, olan olmuş, giden gitmiş. Yarın beraber anneni ziyarete gideriz değil mi? Akşamı neredeyse etmiştik, ablamı otobüse bindirdikten sonra, bizde taksiye atlayıp, önce Güzin'i eve bırakmış sonra da evin yolunu tutmuştum.
Emre henüz gelmemişti. Koltuğa oturup günün anatomisini kendimce yapıyordum. Mutfağa gidip yemek yapsam mı diye düşünürken kapı açılıp içeri Emre girdiğinde - Ergün geldin mi sana haberlerim var dediğinde - Merhaba abi geldim, hayırdır? Taksimde babanı, kendisinden daha genç bir hanımla gördüm dediğinde canım sıkılmıştı ona - Bu gün ben ve Güzin Dilek ablamın iş yerinde buluşup hep birlikte yemeğe çıktık, dediğimde. Emre - Hadi ya, e anlat bakalım dediğindeyse, olup bitenleri anlatmıştım.
Baban hata yapmış, Cavidan teyzeye büyük haksızlık yapılmış doğrusu dediğinde - Evet demiştim. Yarın Güzin'le bize, annemlere gideceğiz sende gelmek ister misin abi dediğimde - Tamam gidelim, hem ziyaret hem ticaret, Cavidan teyzemin yemeklerini de özledim demişti.
O gece erken yatmam gerek diye düşünmüşken, gözüme bir damla dahi uyku girmemişti. Annem, nerede çalışıyorsun diye sorduğunda, ben ne cevap verecektim, Emre'nin reaksiyonu ne olacaktı, bir sağa döndüm, bir sola gözlerim diken gibi batıyordu ama uykularım kaçak bölgelerde fink atıp oynuyordu.
Sabahın köründe kalkıp bir duş aldım, kahvaltıyı hazırlarken de koyu bir kahveyle güne başlamıştım.Emreyi uyandırmış kahvaltı hazır demiştim, gayem birazda bizim durumları fikren mütalaa etmekti. Kafama iyice yerleştirmiştim, askerliğimi tamamlayıp, yolumu çizmekti. Bu denli kendi içimde cebelleşmek-tense Emre ile kesin kes yollarımız ayrılmalıydı da nasıl? Emre duş alıp kahvaltı masasına geldiğinde.
- Günaydın Ergün, mükemmel kahvaltı hazırlamışsın deyip oturduğunda, derin bir of çekerek - Ya, hiç uyuyamadım, dediğimde Ergün - Normal, bunda şaşıracak ne var oğlum, seni seven annen, ablan var yanlarına gideceksin, ha birde Güzin var. Peki benim kimim var, kocaman bir hiç! Eğer, ne demek ben varım abi diyorsan da, evet ev arkadaşım olarak sen varsın demişti. Emre oldukça zor bir bireydi, onu nasıl ikna yoluna gidecektim, bir yerlerden giriş yapmalı, annemlere gitmeden de tam zamanı diyordu iç sesim - Şimdi diyerek!
- Bak abi şimdiye kadar sana kusurum olmadı, bir yerlerde yanlış giden düzenimiz var, benim üzerimden yükümü kaldır dediğimde, birden fevrileşen Emre masadan hışımla kalkıp, annenin ve ablanın yapacağın mesleği bilmeleri gerekmez, aklın varsa, o kıza Güzin'e dahi söyleme! Bana problem yaratma yeter Ergün, kaç yıldır yanımdasın, cebinden kaç lira değil, kaç kuruşun çıktı, nereden geliyor bu yoğurdun bolluğu, sakın bana ahlak dersi verme arkadaş! Aklıma gelmişken o kızın annesine de pek güvenme derim, mankenlik kisvesi altında nice kendini bilmezler, kendilerini zengin bireylerin koltuğuna sığındırıp, parsayı topladıklarını biliyorum.
- Tamam işte abi, kendi ağzınla söyleyip sonra da yeriyorsun, doğru olmadığı ise aşikar, sen mi anlatmasını bilmiyorsun yoksa ben mi anlamıyorum.
Emre - Bak oğlum, çevrem geniş, etraf hatun kaynıyor, senin yaşındakilerin hastaları var dediğinde Ben - Ama abi der demez. Emre - ne aması ya, ne aması, askere gitmekle kaçacağını mı sanıyordun, yapma, bak bu işin sonu kötüye gitmesin, elim uzundur! Oralarda çoğu kişiyi bela niyetine başına sararım, Emreyi daha önce bu denli gözü dönmüş bir halde görmemiştim, bu arada tehditlerinde bini bir paraya havada uçuyordu! ''Çarşı iznini dahi kullanamazsın'' demedi deme diyen Emre'nin ne demek istediği meydandaydı. Playboy olmak istemeyene, birde homoseksüel damgası!