Yorgunluğun iz düşümlerini yaşıyorken
üzerimden çiğ düşmüş bir çığlık yükseliyor
asırlar öncesin den kalma bir hıçkırık
güneşini görmeyen ; gecenin parlaklığı
umuda ayak izlerini yürüten bir çığlık
Hasta adam damgası vurulmuş ” Osmanlı ”
içerden ve dışardan oynanan dalkavuklarla sarsılıyor
Anadolum ateş çemberine tutulmuş
çıkış kapıları kapalı çareler tükenmiş
kalan topraklar esirlikle boğuşuyor
içten ve dıştan sömürgecilik hesabı yapılıyor
gidişat iyi değil feryat figan içinde
yanıyor ! yurdumun dört bir yanı
Anadolu insanının tek umudu
Atatürk askerleri ve neferlerine bırakılıyor
tek kurtuluş ” O ”
” Mustafa Kemal Atatürk ”
...geceden başlıyor özgürlüğün yürüyüşü
demir yumruklu çağlayan istiklal
Ankara’dan samsuna uzanan nehir
dogudan batıya akıtıyor denizini
Cumhuriyetimizin özgürlüğe parlayan meşalesi
inkılap devrimleriyle milletimin dünyaya açılan
tek parlak pençeresi
ilk 19 Mayıs 1919 la Başlayan direnişin
29 ekim 1923 ile Türkiye Cumhuriyeti özğürlüğü
Ey büyük kumandan !
bu millet ! bilmem kaç Türkiye borçlu sana
ve şimdi ;
inkilap devrimi deviriyor sloganlar
zifirine bırakıyor iki damla çığlık
peçesiz, pençeli
pençesiz , pençeler
pençere pancurlarını kapatıyor
düğümlüyor
güdümlüyor
yırtıyor
yontuyor
yozlaşıyor
özgürlük adına direnişler
ağlıyor imdat’ ki yanıyor
vatan ve toprak milleti
gülerken ağlatıyor gidişat
ne yaşar, ne yaşamaz dünya
ne yaşar, ne yaşamaz hayatlar
zaten ne yaşar, ne yaşamaz
densiz kahkahalar düzeni hokkabazlık
sistemin sessizliği
sitemin sisleri
sezgiler sükutu
zindanlık umuru kırk ayak
ey umudun umudu Anadolum
ey geceden parlayan güneşim
uyanma vakti
gene sana düştü bu yük
tek yekün için de vücud ol ve hızaya dizil
ey hilalim’le şehidim
al bayraklı vatanım
toprağında rahat uyu
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
Gülay GÖKTÜRK