Çayda Çıra'nın Hikayesi
Çayda Çıra’nın Diyarbakır Kalesi’yle ilişkisi, ilk kez tarafımızdan ele alınmıştır. Çayda Çıra’ya dair yayınladığımız dört makale, verdiğimiz ilgili bir konferans ve gazetelerdeki araştırmamızı konu alan bir makale ile yayınlanan röportaj olmak üzere konu altı kez ele alınmıştır .”
Çayda Çıra’nın Hikâyesi–1 başlıklı makalemizde yüzlerce yıl şehirde kutlana gelen bu şenliğin üç çıkış kaynağı üzerinde durmuş, belirttiğimiz kaynakları tartışmaya sunmamıza rağmen hiçbir çevreden çağrımıza cevap alamadık. Kaleyi konu alan bu çalışmamızda konunun önemine binaen Çayda Çıra’yı yedinci kez ele alarak, ileri sürdüğümüz iddiaların bilimsel alanda tartışmaya açılmasını arzuluyoruz. İleri sürdüğümüz veya doğru olduğunu kabul ettiğimiz kale ile ilişkiyi açıklamadan önce ilk iki kaynak hakkında bilgi verelim: Çayda Çıra, karpuz hasadı sonrası bağ bozumu şenliğine benzer yapıdadır. Çayda Çıra, halkın zaman içinde eğlenme arzusundan doğmuştur. Ateşin Zerdüşt inancındaki yeri bilinmektedir. Mecusiler, Pers-Sasanî döneminde şehre hâkim iken bu inancı, halka benimsetmişlerdir. Böylece Çayda Çıra doğmuştur.
İlk iki maddede ele aldığımız hususun açılımı: Dicle kıyılarında yetiştirilen ünlü şehir karpuzunun kapak kısmından biraz aşağıya doğru olan bölümü kesilir. İç kısmı çıkarılan karpuzun kabuk suyunun çekmesi için toprak ya da odun külü ile ovularak iç sıvanırcasına kurutulur. Şenlikte kesimi yapılan hayvanların kuyruk yağı ve iç yağları, yemekler pişirildikten sonra arta kalan odun külleri ile karılıp karpuz kabuklarına doldurulur. Fitil bırakılıp ateşlenen çıralar nehre salınır. Folklorda değişime uğrayan bu şenlik, halk oyunlarında kına gecesinde mum yakmaya dönüşmüştür. Çıraların suyun akışıyla yaylanırcasına yüzmesi, elde taşınan mumların beden diliyle iki ileri bir geri alınmasında şekillenmiştir.
Söylenegelen “Bir mumdur, iki mumdur, üç mumdur, dört mumdur, on dört mumdur...” şarkısı, suya salınan çıraların adeta sayılamayacak kadar çokluğuna işaret gibidir. Ne kadar mum yakılırsa düğün sahibinin o kadar varlıklı olduğunu gösteren bu gelenek Güneydoğu’dan çevre illere yayılmış gibidir. Bu mum yakma âdetinin İsevî ve İbranî gelenekle bir bağlantısının olduğunu sanmıyoruz.
Mecusîliği kabul eden şehir halkının da Çayda Çıra ile ilgili olduğuna dair araştırdığımız kaynaklarda bir veriye rastlanmamıştır. Konumuzla ilgili olan önemli açılım öncesi üçüncü kaynak noktasına yer veriyoruz:
İslam ordularının Şehri almalarıyla gelenekleşen kutlamalar-Üçüncü maddenin açılımı :
Diyarbakır Kalesi, tarih içinde en az 40–50 kez kuşatılmıştır. Yaptığımız araştırmada bu kuşatmaların bazen bir yılı aşkın sürdüğü, kale alınamadığı için kuşatmaların kaldırıldığına dair kaynak eserlerde bilgilere varılmıştır. Kuşatmalarda genellikle muhasara altındakileri psikolojik açıdan baskı altında tutmak, sindirmek için geceleri kuşatma boyunca ateş yakarak asker çokluğunu gösterme taktiği yaygın savaş hilelerinden biridir. Arapların savaş taktiklerinde geceleri ateş yakma yer almaktadır.
(.....)
(Okura not:Silinen bölüm düzeltilerek tekrar yayınlanacaktır. M. Ali ABAKAY)
(....)
Meryem’in gizli geçitten Ermen-Dağ Kapısı’na çıkarak Bilad-ı Rum’a gittiğini belirten Vâkidî’nin açıklamalarından Meryem’in askerlerinin komuta ve özel muhafızlar dışında surlarda bulunduğunu gösterir. Çayda Çıra’nın taktik olarak yakılan ateşlerden alındığı ve Doğu Roma’ya karşı elde edilen bu zaferin kutlamalarının folklorda yer bulduğunu belirtiyoruz.
Evliya Çelebî’nin anlattığı Çayda Çıra Şenliği, bilindiği kadarıyla en son Atatürk’ün misafir kaldığı Sem’an Köşkü’nde Bahçeci Şahin’e verilen talimatla Atatürk için düzenlenmiştir. Kalenin alınmasıyla bağlantısını tespit ettiğimiz Çayda Çıra, tümüyle bu tarihi olayın canlandırılmasıdır. Bunun gibi canlandırılan, şehrin alınışını figürize eden diğer bir olay da Selahaddin-i Eyyûbî’nin şehri fethidir. Bu folklorik motifi kabul edip kökenine inmeyerek araştırma kitaplarına alan Diyarbakırlı hemşehrîlerimizle ve Çayda Çıra’nın kendi şehirlerinden doğan, geleneğinde var olduğunu belirten, bu alanda eserlerinde Çayda Çıra’yı ele alarak şehir sembolü haline getirip festivale taşıyan Elazığlı yazarlarla 2000 yılında yaptığımız konuyu akademik alanda tartışıp, 60 yıldır süren Çayda Çıra tartışmasına bir son verme isteğimizle bu bölümü noktalıyoruz. Umulur ki bir gün iki şehrin ortak bilinen paylaşılan değerleri konusunda araştırmacılar yan yana gelerek, içinden çıkılamaz bir hal alan kimi kördüğüm haline getirilmiş ayrıntıları açığa kavuşturup, Harput ve Diyarbakır arasındaki bu anlaşmazlığa son verir, Çayda Çıra, musıkî eserleri ve de diğer hususlarda.
Çayda Çıra Konulu Araştırmalarımız:
a-Çayda Çıra’nın Hikayesi–“Diyarbakır Folklorundan Kesitler Celal Güzelses-Diyarbakır Halk Musıkisi Üzerine İnceleme” adlı 1995’te yayınlanan kitabımızın s 24 vd..
b- 5 Mayıs 2000’de İl Halk Kütüphanesi’nde verdiğimiz “Diyarbakır Folklorunda Bayram-Kutlama Şenlik ve Hıdırellez Motifi” adlı konferans metni.
c-Aynı konferans adını taşıyan makalemiz, Diyarbakır Kültür Sanat Bülteni-İl kültür Müdürlüğü Yayın Organı Mayıs-Haziran 2000 s 1-2
d-Çayda Çıra’nın Hikayesi-1, Diyarbakır Kültür Sanat Bülteni Temmuz-Ağustos 2000 s1-2
e-Çırayı İlk Kim Yaktı?–Aydın Öztürk’ün çalışmalarımızı konu alan makalesi Diyarbakır Gün 30-Mart-2004 s 7
f-Çayda Çıra’nın Öyküsü –Hakim Turay’ın Röportajı-Güneydoğu Ekspres 8-Nisan-2004 s 4 ) Vâkidi, Kitabü’l-Fütühu'ş-Şam , Mısır 1302,c.2 s138-154 (Şevket Beysanoğlu’ndan alınan tercüme.) Çayda Çıra’nın Hikayesi-1’de şenliğe ve şenlikte yapılan uğraşılara dair açıklamalara bakınız.
Yaptığımız görüşmede Hazım Özbay, “Atatürk, köşkümüze misafir edildi. Çayda Çıra babam tarafından düzenlendi. Babam, Atatürk’ün istediği menekşeden yapılan içeceği bana göndermem için verdi. Ben, oldukça zarif bir kutuda ambalajlanmış hediye paketini Balıkçılarbaşı Postanesi’ne verdim.” diyerek, Çayda Çıra’nın babasının isteğiyle Bahçeci Şahin tarafından düzenlendiğini belirtmiştir. (25-Mayıs-2004 ) Atatürk’ün Hatıra Defteri’nde bu açıklamaları teyyid eden ifadeler bulunmaktadır.
Abdüssettar Hayati Avşar, Urfa Kapı’nın kapalı iki kapısının Selahaddin-i Eyyûbi’nin şehre orta kapıdan girdiği için, yılda bir düzenlenen kutlamalarda açılıp, tekrar kapatıldığını, 16-Ocak-1993 Tarihinde yaptığımız görüşmede Çayda Çıra’yla ilgili verdiği bilgilerde belirtmiş, Çayda Çıra’nın 1940’lı yıllardan beri iki şehir arasında paylaşılmadığını vurgulamıştı. Bakınız: Diyarbakır Folklorundan Kesitler Celal Güzelses...s 159-163
Çayda Çıra için Başvurulacak Kaynaklar:
1-Cumhuriyetin On Beşinci Yılında Diyarbakır 1938.
2--Barış İsmet "Elazığ ve Folkloruna Kısa Bir Bakış "Türk Folklor Araştırmaları Nisan.1970
3- Elazığ İl Yıllığı 1997
4- Evliya Çelebi Seyahatnamesi Diyarbakır Bölümü
5-Sunguroğlu-İshak "Çayda Çıra Oyunu ve Orijini "T.F.A. Haziran 1962/Harput ve Elazığ’da Kadın Oyunları T.F.A Ağustos 1970
6- Mercan Mehmet Diyarbakır Türküsü GGC Yayını 2001
İlgi duyanlara hatırlatma: Çayda Çıra için yaptığımız araştırmada, Elazığ'a ilişkin değerlendirmelere katılmamız mümkün değildir. Fakat, bu güne kadar bizim sahiplenmemiş olmamızın da affedilecek bir yanı olmadığını belirtelim.
(
Çayda Çıra'nın Hikayesi başlıklı yazı
MehmetALİ tarafından
15.11.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.