Gönlüme Seslenişler-3
Kim ister eza çekmeyi ve kim kendisine zulmetmek ister?
Hayat içre insanın katlandığı birçok sıkıntı var ve bu sıkıntılarla yaşamı sürüklemek, kişiye bir tecrübe kazandırtır, ömrü güzel geçirmek adına.
Gönlüm, sana her seslenişte bilmen gerekir ki insanoğlu, dünyada insan gibi yaşamadığı müddetçe, senin sıkıntılardan uzak durman söz konusu olamaz. Sen, insanlığın acılarına tercüman olmadıkça, bilirsin ki vicdanım da rahat değildir.
Senin bunu bilmen ve benim böyle bir hayata kendimi endekslemem, başkalarınca na-hoş karşılanmaz. Bilirim ki bir insanın sıkıntısı varsa ve ben, bundan haberdarsam - kendi adıma söyleyeyim- o gün ne içmek ne yemek ne yatmak, bizim için lezzet alınacak, bir eylem değildir. Çünkü insan olmanın gereği budur.
Eğer, bundan şaşarsam, sen beni uyar ve nefsime dair sapmalarımda tekrar insan olmamı bana hatırlat. O zaman, özrümü isteyeyim, kabul edilirse, insanlıktan.
Gönlüm, bu demde insanlık üretkenlikten hızla tüketime yönlendiriliyor. Bu, fazla tüketim için çok kazanma hırsını kamçılamamaktadır. Çok tüketmek için fazla harcamak zorunda olan insanın, mevcut şartlarda kazanmaması, son dönemlerde hayatı ipotek altına almaktadır.
Alınan evden, binilen otomobile uzayan çizgiden yiyecekten giyilene kadar her şeyin banka kartlarına endekslenen harcamalarda, kazananların hayatı ipotek altına alanlar olduğu bilinmesine rağmen, yazılı-sesli-görüntülü reklâmlarda daha müreffeh (ne demekse!.. ) bir yaşam için en olmadık yollarla insanlık tüketime bağlanmakta ve bu bağlanış, gittikçe insanlığı halkalı köleleşmeye doğru götürmektedir.
Korkarız ki bir defin öncesi merhumun terekesi açıklandığında, rahmetlinin banka kredi borçları da gündeme getirilir:
-Rahmetlinin kredi kartı borcu, *** kadardır.
Muziplik değil, olağan hale gelecek sorulardan biri:
-Rahmetlinin banka borcunu ödeyelim de nereye harcama yapmış? Bunu bilelim ki yarın mahşerde Hakkın karşısına kul hakkıyla çıkmasın…
Bakarsınız biri itiraz eder:
-Peygamberimiz faizi yasaklamıştır. Bu sebeple bu konu kapanmıştır.
Bir başkası fetva peşindedir:
-Malumdur ki rahmetli, sadece oturduğu evini kredi ile almıştır. Günün şartlarında ev sahibi olmak, kredi ile olmasa hayaldir. O sebeple buna bir fetva veren olması lazım.
İtirazlar, üst üste biner:
-Rahmetli, evi alırken, bunu düşünmeliydi. Bence bu borç, kul hakkına girmez. Zaten bankaların işi az verip çok almaktır.
-Ben de aynı kanaatteyim. Bakın ben de araba aldım, yarısını verdim. Ne olur ne olmaz..
Karşı taraftan başka bir yorum:
-Kurban olam, ne zaman öleceğimiz belli değil ki? Rahmetli bunu nereden bilsin?
-Ne zaman yaşayacağımız da belli değil. Bence kredi borcu, mülgadır.
Uzayıp gidecek, bu muhabbet. Tartışmalar olacak, gönül kırmalar birbirini takip edecek. Sonuçta bankalarla aramızda kopmaz bir göbek bağının olduğu kabul edilecektir. Daha rahat bir hayatı yaşamanın, elbette külfeti olduğu kabul edilecektir. Bankaların bu konuda suçsuz olduğu ve dünya gerçeği haline geldiği kabullenecek ve de bu tescil edilecektir.
Bir toplumda bankalara borçlu olmadan yaşayanlar sorulduğu zaman, havaya kalkan eller yüz kişilik topluluğa nazaran belki beş-altı kişiyle sınırı olacak:
-Sen, daha rahat yaşamak için, kendini niçin zorlarsın? Kredi alıp, yeni bir ev, senin hakkın değil mi?
-Vah vah!... Arabası dökülüyor, kredi almamakta direniyor.
Gönlüm, benim kurduğum sadece bir hayal dünyası ki gerçekleşmesi an meselesidir. Bilmen lazım ki sen, alnı açık, başın dik yaşamak istediğin zaman, bu kirli ortama girmemen lazım. “Kredi” adı altında emeğine ortak kılma, kimseyi. Hiç kimseye haksız kazanç sağlama. Alın teri dökmeden paralarına para katmayı, “Ticaret” bilenlerin karşısına dikil ve onlarsız bir hayatın olması gerektiğini, fiilinle haykır:
- Ben, insanım ve insanın sömürülmesine karşıyım.
-Ben, inancım el vermediği gibi, insan vasfım da kabul etmediği için hayır!..
-Beni, kendisine mecbur kılan bu bankacılık anlayışına protestom, kredi almadan yaşayabilme hakkımı kullanmamdır.
-Ben, kendim üretmedikçe onların kredi adıyla sunduğu her aracı, vasıtayı, aleti-edevatı almayarak, onlara katacağım güçle kendi varlığımı güçlendirmem lazım.
Gönlüm, bakarsın kapın çalınır, bir gün:
-Hayat sigortamız var…
-Yok!..
-Bakın, bir yıl ertelemeli, faiz oranı çok düşük kredimiz var.
-Hayır!..
-Bakın buna yok demezsiniz. Üç ay ertelemeli tatil kredisi. Ödemeler çok cazip..
-Cıkkk!..
-Ya buna ne dersiniz? Çocuklarınız okuduğu müddetçe ve iş buluncaya kadar sigorta. Biz, adınıza yarısını ödeyelim. Okul okuduğu müddetçe yarısını siz ödeyin. On yıl sonrasında emekli maaşı alsın.
Parasını kredi olarak veremeyenler, bu sefer para toplamak adına devrededir:
-İsterseniz aidatları siz belirleyin. Ev hanımları durduk yerde emekli olabilir. Kasko sigortası, deprem riski sigortası, evi su basma sigortası, …
-Nayır nolamaz!..
Evet, siz bunu Yeşilçam’dan birkaç saniye ödünç alıp, belirtseniz bile siz uzatılan bir kartvizit:
-İstediğiniz an arayabilirsiniz.
Sizin yakanıza yapışan bu sülüğü kolaylıkla atmanız mümkün değil:
-Düşünün. Dar bir zamanınızda lazım olabilir.
Gönlüm, dört bir yandan kuşatılmışız:
-Kartın para puanı var. Siz harcadıkça biz para puan veriyoruz. Siz harcarken bile kazanıyorsunuz. Siz harcayın, biz hediyelerimizle yanındayız.
Malum ki biri kazanacak ki size kârının yüzde birinden daha azını, “Diliniz bu tadı alabilsin” diye emrinize amadedir.
Bir bakarsınız ki bendeniz gibi uykudasınız ve gördüğünüz rüyadır:
-Ya Rabbi, çok şükür ki gerçek değil.
Beklersiniz ve aniden kapı çalınır, kalkar açarsınız:
-Kimi aramıştınız?
Karşınızda genç bir kız ve yanında takım elbiseli bir delikanlı:
-Biz, kredi kartı için rahatsız ettik. Kredi kartınız var mı?
Ol zaman, sizi bilmem de benim yaptığım şu oldu:
-Var, canım.
-Yenisini almak ister misiniz? Çok avantajları var.
-Yok canım.
Genç kız devreye girer:
-Bakın çok kart vardır ki avantaj sağlamaz. Bizim kartımız…
-Yok canım…
Artık bıçak kemiğe dayanmıştır:
-Hayırrr!.. Ben kredi kartı kullanmıyorum….
-Bir deneseniz….
Gönlüm, bu tuzaklara dikkat!...