EY CAN-15
“Ne iyi etmişsiniz de gelmişsiniz” ile başlayan ifadelerden ürküyorum, gecenin ilerleyen vaktinde her karanlığın katmerleştiği soğuk zamanda, “Ne iyi ettiniz de gidiyorsunuz” diyen insanların sesi, uykularıma karabasan misali çöküvermektedir, Ey Can!..
Bilmezler onlar, kendilerinin ne düşündüğümü bilmediklerinden ve habersiz olduğumu sanır, hakkımızda dile getiremedikleri ifadelerden.
Ey Can!.. Hayatım, kalemime adadığım bir ömür, bir liman bulamamaktan aciz bir gemi misali huzursuz, bir limon parçasının sıkılmasına benzer iç dünyam. Bu halet-i ruhiye ile kalkıp bir başkasının farklı maskelerle karşımda usta tiyatroculara taş çıkartan repliklerde bulunması karşısında, gözüm kapından ayrılmaz bir türlü.
Ey Can!.. Emin olunuz ki kendim için istemediğimi bir başkası için de istemekten uzağım.
Ey Can!.. Bir mengeneye sıkıştırılmış gibi hissettiğim ruhum, bedenimi bile kabullenmez duruma gelince, sahte tebessümlerin maskelere alışkın yüzlerden eksik olmaması karşısında bî-zarım. Belki ölüm fermanım asılsaydı, boynuma bu denli yaralanmazdı, yüreğim. Belki kapı bana gösterilseydi, bu denli üzülmezdim.
Sahte tebessümlerin girdabında boğulmaya korkmaktayım ve her geçen gün kendimi tıbbın derman bildiği acı ilaçlarına, vücudu delik deşik eden iğnelerine bedenimi ruhumu ne kadar inandırtmasam da teslim etme isteğine, boynum bükük biçimde kendimi icbar eden bir hale bıraktım.
Ey Can!.. Sallanan bir dünyanın tahta-revaliye döndüğünü artık kabul etmemek, bunu inkara kalkışmak beyhude bir uğraştır.
Kimliklerin gittikçe değişime uğradığı, insanların rahat etme için mecburen sıfatlarından vazgeçtiği, tarihinden, kültüründen kopmayı olağan gördüğü bir mekânda, kendi kendimi teselli etmeme, yağan yağmur suyundan içmeme benim var oluşumun yegâne temeli olarak karşımda dururken, yaktığım gemilere bakıp, bizi kendisinden saymayan, ahmaklıkla itham edenlerin sayesinde gözden düşürülmek adına ne varsa yapılmak istenirken, aynı ibadethanede aynı safta, aynı kıbleye yönelişimize rağmen, insanlığın içinde olduğu sıkıntıları dile getirişimiz bile kabul edilmeyecek bir duruma gelmiştir.
Ey Can!.. emr olunduğumuz gibi dosdoğru olmadıkça, akla karanın bir arada durmayacağını söylemedikçe, hayrın ve şerrin aynı yerde bulunmasının söz konusu olmadığını her iddia etmemiz, mengeneye sıkıştırılan ruhumuzu zor günlerin beklediğine dair işaretler olarak anlamaktayız.
Ey Can!.. Yeryüzünde huzuru eksen alan, huzurun olmamasını var oluş gayesi bilen, insanlığın her ezaya ve cefaya sürüklenmesi karşısında taş duvarlar gibi hissiz olanların, kendi menfaatlerini her şeyden alî tutmalarının haksızlık olduğunu söylemekten çekinmeyen tavrımız, her zaman nettir, net olagelmiştir.
Ey Can!.. Ben yaşadığım coğrafyadan sana, muhabbettin eksik olmadığı bu mektuplarını adresi belli olmayan sahiplerine “gönderilsin!..” diye kaleme almaya devam ediyorum.
Belki bir gün sohbet ederken sen de muhatabına “Ey Can!..” diye seslenirken, kendimi sende bulacağım. Bu benim için en büyük mutluluğu olacak, gülmediğim hayatımın.
Ey Can!.. Sen Eşref-î Mahlûkat’sın. Sen değerini alçaltma ki alçak olanlar üste çıkma hevesine mülevves yüreklerini ısındırtmasın.
Ey Can!.. Sen devraldığın mirası, kendisinden sonraya olduğu gibi teslim etmekle mükellefsin.
Ey Can!..Hayatın manasını fehmetmekten uzak duranların yüzüne, seni insan olmamakla itham edenlerin suratına, sana bakan çift gözlerin senin yaşam hakkına müdahale etme hakkının olmadığını haykır!..
Ey Can!.. Unutma ki haksızlık karşısında susan dilsiz, şeytandır.