Önce çam dallarına kondu ümit kelebek misali. Ve gecenin sükûneti şarkısıydı karanlıklarda.Ya bu sükûnete aşıktı gönül ya da tutkundu ona tabiatın esrarıyla. Kim bilir hangi orman kuytularında hevese gelirdi aşk. Yarını beklerken kızıllaşarak aydınlanan şafakta.Ağustos böceklerinin bir mevsimlik neşesi katılırdı her yaz genç ruhların taze iştiyakına.
Hiç kimse fark etmemiş miydi doğaya ihanetini bitiveren hayatında. Oysa doğa söylüyordu gerçeğini bazen papatya tarlalarında bazen çam dallarında. Her gece kendi tılsımı ile dirilirdi bilinmeyen efsunlu bir hayal. Solgun bir ışığın titreyen ziyası gibi dolaşırdı gâh yaprakların arasın da, gâh bahar kokulu bir genç kızın saçlarında.
Bir yürek vardı ki yaralı ve mahzun ağlardı her gece. Dile gelseydi o an dağlar taşlar dökülüp saçılsaydı tüm sırları leyl-in. Kaç ölümlü duyardı sesini yalnız ruhların her kalp atışında. Şimdi susun akşamın hicran çığlıkları şimdi inlemeyin, şu siyah sükûnetin melodisini dinleyin!
Alın götürün bütün efkârını beşerin hatta yok edin, umuda doğan bir sabahın ilk ışıklarında. Gülümseyen çocuklar doğursun kadınlar kinsiz, hırssız, öfkesiz.
Adını barış koyun bütün bebelerin, kimi sarı saçlı beyaz tenli olsun kimi zenci hepsini kucaklayın öpün sevin. Binlerce inci tanesi gibi sevgi biriksin minik avuçların da. Yemyeşil bir dünyada başak tarlalarında gönül bereketi ile sulansın buğdaylar muhabbet bolluğunda. Sarmaşık gülleri, kır menekşeleri, hatta sevda çiçekleri, hepsi filiz vermeli savaşın yok ettiği binlerce yetimin boynunu büktüğü diyarlarda.
Ey gece! Kahrın karanlığına özenme milyonlarca yıldızı dök gök kubbeye aydınlat kuytuları kötülüğü gizleme! Ay tutulmasın bir an bile, hüsran düşmesin sevgiyle bakan gözlere. Ve unuttur zamana insan günahlarını sil tarihin gri sayfalarından çocuk feryatlarını.
Yaz haydi hikâyeci barışı, sulhu, sevgiyi, hiç bitmeyen bir öykü gibi hışırdayan çam dallarına. Sen şair bir dize aşk yaz bir dize şefkat, her cümlede tekrar et uçur güvercinlerini. Sakın deşme eskiyi, acıtma yaralı maziyi. Ve sen ressam bembeyaz bir bayrak çiz sonra gökkuşağını, gülümseyen gözlere yüzlerce kahkaha.
Haydi, aşık sende durma vur sazın tellerine maniler diz türkülerce bir daha. Bitsin artık yetimliği sabilerin, süt kokan anaların bağrında. Solusun bütün dünya kardeşliği ve yurdumun batısından, doğusuna, kırmızıda, yeşilde, bembeyaz da.
Hem de dinlesin barış melodilerini çam şarkılarında.
Şükran Gülcenaz AYDOĞAN / 20.9.2015 / Muğla Gökova