…YOKLUĞUNDAN ÖLDÜ
GÖNLÜM…
Bir sonbahar artığı ikindi sonrası.Ayaklarım sahile doğru sürüklüyor
beni.
Güneş bulutsuz gökyüzünde sapsarı parlıyor.O batıya doğru âheste âheste
yol alırken,arkadamdaki binalara düşen ışığın yavaş yavaş değişmesini
izledim.İçimin sonbaharı kabardı yaprak yaprak.İçim ısındı âdeta.Sanki
yüzümdeki tebessüm beni tavlıyordu.Kendime ve yalnızlığıma neskafe ısmarlamaya
karar verdim.Sahildeki bir çay ocağında bulduğum ilk boş sekmene çöktüm.Ufka
daldım.Yakamozların bu saatte ne işi vardı denizde? Ya,Mesel müzik grubunun “getme
getme”parçasının çalma zamanı mıydı çay ocağının müzik setinde…Gözlerimden bir
bulut geçti.O küçük,kederli,
zararsız bulutlardan…Havadaki lâcivert giderek koyulaşıyordu.
”insana hayatta kendisinden başka kimse zarar veremez,
sen kendi kendini yaralarsın ancak”
diyor içimdeki bir ses.Ortalık iyice karardı.Yavaş yavaş beliren serinlik
tenimi yokluyor.Usulca kalkıp,hesabı ödeyip,voltamı almalıyım buralardan.
“Hasretinle yandı gönlüm
Yandı yandı söndü gönlüm
Evel yükseklerden uçtu
Şimdi düze indi gönlüm
Düze…
Düze…”
Bu hüzünlü türkü dolanıverdi dilime.Başım düştü göğsüme yolda yürürken…
Ah aşk…ah aşk…ah aşk…
Kemiğe dayanan bir bıçak… Aşk…
…………….S.Altunbaş….01:01…..13 ekim 2015..