Gönülle, su; suyla hayat! Ve hatta gönülle, su; suyla hayat ve bunlarla insanın ilgisi...

Gönül; maneviliğin/tinselliğin çiçek bahçelerindeki cemre düşmüşlüğünün, kırkikindi yağmurlarıyla ritimleşerek tazelenmesi ve ihya edilmesinin geniş coğrafyasının girizgâhı, dahası bütünlüğü. Buradan yani doğru kapıdan girildikte, iç mekânlar; ferah ötesi genişlikte sonu gelmeyen devinimli sevecenliklerin aksi sedası. Gönül; insanın iç dünyasının, içteki dünyasının, görünmeyen ama görünürdeki bütünselliğini çepeçevre ihya ve imar eden, “olmazsa olmaz”lı bir “öz atom”u. “Varolmanın, vazgeçilmez vecibesinin verandası” niteliğinde bir “şah atom”u.

Su, her dem hareket eden; hiç yerinde duramayan hiperaktif müthiş bir enerjinin yığıldığı muazzam ötesi bir nesne. Su hayattır. Su harekettir. Su berekettir. Su temizliktir. Su şeffaflıktır. Su içine konulduğu kabın şeklini alan; dışından da çevrelediği varlığı bütünüyle, hava bırakmayacak samimiyette sarmalayan bir cananlık. İçte ve dışta iliştiği varlıkta; sevecenliğini sardığı nesnenin iliklerine değin hissettiren bir hayat membaı/kaynağı. Dünyanın en korkunç silahlarından birisi, en birincisi, dehşet vericisi hidrojen bombası. Yani H2O, yani su; ölüm membaı/kaynağı. Birbirine zıt ama birbiriyle kucak kucağa olan ölümle yaşam ikilisini bünyesinde barındıran, insanı meydana getiren dört ana unsurdan biri olan su; yaratılmışın sur mahiyetindeki sırlarından en derin olanı.

Su devamlı hareket halindedir. Ta ki bir düz yüzey buluncaya deyin. Akar, akar... Hiç bir eğrilikte eyleşmeş. Hiç bir eğrilikten hoşlaşmaz. Onun rahat hayatı ya hiçbir kusuru bulunmayan düzlükte; kusursuzluğun şahane damıtıldığının dâhiyane dermanlandığı bir satıhda. Yahut ta çok büyük bir hemcinsi; çoşkun bir nehir veya küçük yerler sığmayan deryalar, deniz veya okyanusta... Suyun eyleşebileceği, birleşebileceği ve anlaşabileceği kendi hemcinsi büyük kitleler; hemcinsi dışında eyleşebileceği, birleşebileceği ve anlaşabileceği düzlük: Bu suyun gönüllüce eyleşebileceği tahtlar. Bunlar yoksa suyu rahatlamış bir tonda görmek mümkünsüz.

“Hayat sudur, su da dipsiz hayat; ab-ı hayatsa mutlulukta sırat”tır, ahlazlıktan kavrama şahikasına kadar.

Ve suyun asaleti, bereketi varlığının derman yetmezliği, yokluğunun dayanılmaz ağırlığının paralelinde gönül vardır. Gerçek gönül veya gönüllenmiş gönül de, aynı şekilde devamlı hareket halindedir. Bir güzellik bulacak. Orada karar kılacak. Soluklanacak. Hoşluk yayacak. Hayat koyacak. Yaşayacak. Hayata hayatı aktarmak için de maksimum hareket halindedir. Gönül yaşama iklimi bulduğu tenin; tertemiz tertipliğinde, kuş kanadı çırpınışlarında ve tüy hafifliğinin yük olmazlığında ruh uzantısının ferahlanmışlığında canlanır ve molalanır. Bu molada insan devrededir. Suyun gönülle benzerliğinin bu moladaki ikramcısı ve konut sahibi insandır. Su, gönül ve insan sarılmışlığının gündoğumunda ve günbatımındaki devleşen gölgeleri; bir bütünlük abidesinin sanatkâr fısıldayışıdır.

Kararlanmış/sururlanmış gönlün sahibinin ömrü boyunca kat ettiği ruh dolaşımı mesafesi ölçülebilse ekvatoru binlerce defa sarmalar. Gönlün katığı sevgi, sevginin hayat yoldaşı gönül. Su hayatın nirengisi ve odağı; sevgi ise gönlün karılmazlığının bin katı kutbu. Suyun hayatiliğiyle, gönlün sevgi pınarlılığının ikili sarmışlığında ki müthiş ve muhteşem çift mihenklik, nazardan azade akıcılık ister. Gönül sevgiyi bulanda, sevgi gönlü saranda ritimsiz bir ahenk baş tacı yapılır ve suyun hayat örenliğindeki vazgeçilmezliği mıhlanır. Sevgi denildikte; “yürek sıcaklığının en içten fısıltıları sevgi renginde belirir” ve yürekli gönlün ritminde atmaya başlar.

Bir adım ötesinde sevginin yolunda aşk vardır: “Sevk alırsan zevk alırsın gönülistana acilen/Hangi ulu meşeye yaklaşsan türüm türüm aşk kokar./Bir yel ki yar kokulu yedi iklim öteden/Düş yüreğinin ardına esenlikli rüzgâr senle coşar.” Gönül katmanlarının katarlarındaki kütür kütür coşku tercihlerinin tertemiz paklığı sevginin aşka dönüşmesini danteller.

Böylesi dermana ulaşmada gönül; bazen hiç yerinde durmaz, duramaz hatta yaramaz da olabilir. Bir yerde gönül mekânı olur, sevgi panayırı kurulur, aşka yüz sürülecek olursa gönül ferman dinlemez. Ve söz dinlemez edalarda şaha kalkmış bir küheylan tavrında; binicisini yani sahibini, yani gönlün karar mekânı kalbi ve sahibini hiç takmaz tonda burnunun dikine gider. Gitmeleri güzel hayatının devamı zorunluluğundadır. Ve bir noktada kendi kurallarında var olma savaşıdır.

Var olma savaşında gönlün hiç bir emre uymama kaygısı, kararı hayatta olma asgariliğindedir en azından. Ve gönül su gibi kendinin kararlaşabileceği bir düzlem arar. Ya içinde gönül rahatlığında eyleşebileceği büyüklükte başka bir garaj gönül, başka bir büyük mekân, başka bir büyük hazne, başka bir büyük okyanus, başka bir büyük kostüm arar. Gönül coşkunluğunun, “gönül karargâhlığı” fırtınasındaki dur-durak tanımazlığı suyun düz satıh arayışındaki kararlılığının paralelidir.

Bunu buldukta gönül su misali; hiç kimseye danışmadan, izin almadan, yanaşma sinyali vermeden yanaşıverir. Bu demde gönül, sağına soluna bakmaz. Dikkat etmez. Tedbir almaz. Saklamaz. Saklanmaz. Utanmaz. Uslanmaz. Yaratılıştan gelen çocuk saflığı ve masumiyeti derinliğinde, içinden geldiğince halleşir. Ötesi ve berisi yoktur. Öncesi ve sonrası yoktur.

Mekanlayan gönül, nevbahar canlılığında ve cemreler sıcaklığında, nisan yağmurlarının bereket kokusunu almışçasına konuşlanır. Bahara binlerce çiçek doğurmanın hazırlığında şuhlaşır. Edalaşır. Keyifleşir. Renkleşir. Binleşir. Benekleşir. Bekleşir. Gönül; gönül koyabileceği ve gönül alabileceği, hatta gönül tahtlığında paylaşacağı elektrik bulduğu mekânın doludoluğuna kıvrılır yatar.

Bir sevimli kedi munisliği hoşluğunda, boşluklu geçen anlarını, anılarını anmayı dahi düşünmeden bulunduğu anın ağa-baba keyfini sürmenin sürekliliğinde seyrü-seferdedir. Sanki geçmişinin ve geleceğinin bütün böylesiz anlarını doldurma-şarj etme ivediliğinde faaliyettedir ve memnuniyetindedir. Pişmanlıksı duygulardan beri, coşkusu duygulardan öte kımıl kımıl hayatsı fıkırdamanın formundadır.

Suyun, gönlün ve hayatın hareketlilik bulvarında kesişmeleri ve de suyla, gönlün kararlaşabilecekleri düzlemi bulma yönünde ki paralellikleri, bu sultansı nesnelerin safbaharsı ululukta birleşmeleri de ayrı bir güzellik ayrı bir orijinalliktir. Böylesi bir ahenk, güzelliklerin en ortasında hoş bir edada durulmanın, dermanını yaşamanın yeşeren misalidir.

Hayatın, suyun ve gönlün dürülmüşlüğünün duruluğunda, nevbaharın çiçek bahçesinde, hicretlik aşkın buram buram kokusunda, yorgunluk gidermenin rehavetine odaklanmak gerektir. Asude demlerin, çitlekimsi rotalarında çay yudumlamanın baş dönmelerini, tahmini mümkünsüz tattaki yarınların aşermelerini, ertelemesiz süzüşlerle takvim yapraklarında sektirmek gerektir.

Su, harekettir; hareket, berekettir. Gönül, harekettir; hareket berekettir. Bereket, hayattır; hayat ise insandır. Hayatın olduğu yerde canlılık vardır. Can vardır, canan vardır. Hayatın olduğu yerde insan vardır. İnsanın olduğu yerde gönül vardır. Gönlün olduğu yerde sevgi vardır.

Sevginin olduğu yerde aşk vardır: “Aşk; gönül dağımda efil efil saadet başağı/Dudak kıvrımlarının gizinde konuşlanmış söz ağı./Aşk; can tasımda civanlanmış fanuslu çırağı/Göz uçlarının teğetimsi nazarında şah çağı.” Ve yine aşk: Azami şevkin kentiydi, aşk./Ve ahengin şahımsı kıymeti./Azami şevkin kanaatiydi aşk/Ve ahengin şöhretli kehaneti…”

Su gibi aziz, gönül gibi leziz ve hayat gibi pürüzsüz bir cancanalığın canlara can katmasına can atmalı… Cemre toprağa düşmeden bu duygular gönül yaylalarına düşmeli.

S. Edip Yörükoğlu

( Gönül Suyunun Hayat Şirazesinde Paklanması başlıklı yazı s.-edip-yoru tarafından 9.03.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.